YÜREĞİM YANIYOR YÜREĞİM
Aslında bugün canım hiç de siyaset yazmak istemiyor. Canım bugün sizlerle dertleşmek istiyor. Sizlerle aydınlık günleri konuşmak istiyor. Ama gelin görün ki siyasi iktidarın yurttaşlarına çektirdiği eziyetleri gördükçe siyaset yazmadan da olmuyor. Bu yüzden yüreğim daralıyor. İçime bilinmeyen sıkıntılar giriyor. İleri demokrasinin toplum üzerinde bıraktığı tahribatları gördükçe nefes almakta zorluk çekiyorum, Siyasi iktidarın, vatandaşları kutuplaştırmasını birbirlerinden ayrıştırmasını yazmaktan yoruldum. Komşumuz Suriye’ye uygulanan yanlış politikaları yazmaktan gına geldim. PKK ile yapılmakta olan müzakerelerin memlekete verdiği zararları yazmaktan daraldım. Türk Ordusuna kurulmuş olan tuzakları ihanetleri dile getirmekten göbeğim çatladı. Yurtsever aydınları yazarları, akademisyenleri, gazetecileri ve Atatürkçüleri sindirme çabalarını yazmaktan ilahım kesildi. Ulusal medyaya yapılmakta olan baskıları yazmak zaten adetten oldu. Yani kısacası toplumu istedikleri şekilde biçimlendirmek istediklerini yazmaktan bir hal oldum. Bir an olsun artık yeter diyorum! Yeter! Bu kadar da siyasi baskı olmaz ki canım. Şimdi düşünüyorum da toplum topyekûn bu siyasi baskıların farkında mı? Veya acaba bu toplum ne zaman uyanacak diye de merak ediyorum. Yazmak, toplumu tehlikelere karşı uyarmak elbette görevimiz. Ama bunun bir de neticesini görebilsek hiç fena olmayacak. O zaman bu emekler hiç boşa gitmemiş olacak. O günleri iple çekiyorum desem hiç yalan olmaz.
Aslında bugün siyaset yazmak istemiyorum dedim ya olmuyor işte. Hiçbir şey yapmasam dahi, sadece günlük olarak televizyonda Başbakan’ın konuşmalarını takip etsem her konuşmasından en az üç yazı çıkar. Allah böyle bir ilham kaynağı vermiş bize de değerini bilmiyoruz işte. Eminim böyle bir kişilik bir daha hayatta dünyaya gelmez. Gelse bile yanlışlıkla gelmiş olur. Yahu, yeşile sahip çıkmak isteyen gençlere ‘’gidin ormanda yaşayın’’ denir mi? Bu gençler değil miydi Gezi parkına sahip çıkan? ODTÜ’nün ağaçları kesilirken gençlerin bu olaya tepkisiz kalacakları düşünülebilir mi? Ellerine pala mı almış bu gençler? Palayı alıp haklarını aramak için meydanlara çıkanlara mı saldırmışlar? Polisler ile beraber gösteri yürüyüşlerine çıkanlara mı saldırmışlar? Ya ne yapıyor bu gençler? Yeşile sahip çıkıyorlar. Üniversitelerine sahip çıkıyorlar. Toplantı ve gösteri haklarını kullanıyorlar. Yani aslında ileri demokrasinin vermiş olduğu hakları kullanıyorlar. İleri demokrasinin olduğu bir yerde gençler tutuklanabilir mi? Gençler hakkında soruşturma açılabilir mi? Onlara ‘’ormana git’’ denilir mi? Geleceğin nesillerine böyle mi hoşgörü gösterilir? Yaratılan böyle mi yaratandan ötürü sevilir?
Sanki ülkede iç barışı sağlamışlar gibi bir de şimdi dış barışla uğraşıyorlar ya tanımayan da bunları bişey zannedecek. Oysaki bunlar, bundan on sene kadar evvel bir ABD projesi ile iktidara geldiler işte. Ülke de bunları alternatifsiz bıraktılar. Eski rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’i zorla hastanelik ettiler. Demokratik Sol Partiyi ve Anavatan Partisini böldüler. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi dolduruşa getirdiler. Bir oldubitti içinde iktidar oluverdiler işte. Gel zaman git zaman iktidarlarının sonu da hiç gelmedi. Mağdurlukları zaten hiç bitmedi. Ne zaman konuşsalar hep mağdurdurlar. İktidara gelmişler ama sanki muhalefet partisi gibiler. Türk Milleti sayesinde iktidarın tüm nimetlerinden yararlanırlar ama kendilerini iktidara getiren halkı tanımazlar. Tanımadıkları gibi bir de ayaklar altına alırlar. Kendi halkının oyu ile iktidara gelip te yine kendi halkına ihanet eden başka iktidar da bulamazsınız. Böyle bir iktidarlar işte. On yıldır memleketin üzerine kara bulutlar gibi çöktüler ama kalkmasını bilmediler.
Yüreğim yanıyor yüreğim. Mustafa Balbay’ın Tuncay Özkan’ın, Merdan Yanardağ’ın, Turhan Özlü’ nün, Deniz Yıldırım’ın, daha adını burada sayamayacağım daha nice yurtsever gazetecilerin Silivri zindanlarına tıkılmasına yüreğim yanıyor. Türk Ordusunun emekli ve muvazzaf subaylarının düzmece planlar ile hapislere atılmasına yüreğim yanıyor. Gezi Parkına sahip çıkanlara soruşturma açılmasına yüreğim yanıyor. Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Mustafa Sarı, İrfan Tuna ve Ali İsmail Korkmaz polis şiddeti ile öldürülmelerine yüreğim yanıyor. Bu nasıl bir vicdandır ki, bir insan nasıl ölesiye kadar dövülür? Bu ne biçim kindir? Bu ne biçim anlayıştır? Bu ne biçim Müslümanlıktır? Kendi halkına bu kadar düşman bir iktidar olabilir mi?
Baştan dedim ya bugün canım aslında hiç siyaset yazmak istemiyor diye. Ama olmuyor işte. Ülkede barış yerine savaş tohumları eken bir iktidar olduktan sonra güllük gülistanlık yazı kaleme alınamıyor. Sevgiden barıştan söz edilemiyor. Türk Milleti ayaklar altına alındıktan sonra nasıl bir gelecek umut edilebilir? T.C.yi tabelaya sığdıramadıklarını itiraf eden bir İçişleri Bakanının bulunduğu bir ülkede nasıl mutlu olunabilir? Her şey bitmiş gibi şimdi de sıra okullarda söylenen Andımız ile İstiklal Marşına gelmiş ya, daha ne diyeyim.23.09.2013
SAİT BALCI