ULUSALCILIK İLE MÜCADELE
Son günlerde Ulusalcılar üzerinde inanılmaz ölçüde baskı politikası uygulanmaya başladı. İktidar Partisi tarafından eşgüdümlü olarak yürütülen bu baskılara yandaş medya da destek veriyor. Yandaş yazarlar gerek gazetelerdeki köşe yazılarında gerekse televizyon programlarında ulusalcılar, bilinçli olarak itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bunlara örnek olarak Haber Türk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve her devrin adamı olan Fatih Altaylı’nın Teke Tek programında tiyatrocu Levent Kırca ile yaptığı programı gösterebiliriz. Altaylı programda Levent Kırca’yı sıkıştırmak adına elinden gelen baskıyı uygulamış ama bu baskı geri tepmişti. Levent Kırca’nın, Fatih Altaylı ’ya Silivri Zindanlarında tutuklu olarak yatan meslektaşlarını ziyaret edip etmediği yönündeki soruya Fatih Altaylı’nın verdiği yanıt dillere destandı. Altaylı bu soruya yanıt verirken tutuklu olarak yatan gazetecileri meslektaş olarak da görmediği anlaşılıyor. Altaylı, ‘’Tutuklu gazetecileri ziyarete gitmedim. Gitmeyeceğim. Gitmeyi de düşünmüyorum. ’’diyor. İçeride tutuklu olarak yargılanan gazetecilerimizin Fatih Altaylı’nın ziyaretine de ihtiyaçları yok aslında. Ancak her ne kadar yandaş bir yazar da olsanız tutuklu gazetecilerin ziyareti ile ilgili sorulan soruya bu şekilde yanıt verilmez.
Konu Fatih Altaylı’dan açılmışken bir örnek daha verme gereği hissediyorum. Bildiğiniz üzere Can Dündar ile Soner Yalçın eskiye yönelik bir arkadaşlıkları söz konusudur. Bu iki yazar geçmişte birlikte başarılı belgesel filmlere imza atmışlardır. Can Dündar, Ergenekon ve Balyoz tertiplerinin sahneye konduğu zaman, bugünlerde gösterdiği refleksi göstermemişti. Hatta Dündar şu ana kadar belgesel dışında hiçbir film tecrübesi olmamasına rağmen ‘’Mustafa’ ’adında Atatürk’ün çocukluğunu ve aile hayatını abartarak filmleştirmişti. Can Dündar, bu filmde Atatürk’ü toplumun gözünde basitleştirmekten de geri kalmamıştı. Can Dündar bu film için o dönemlerde cemaat tarafından sanıyorum okkalı bir teşekkür almıştır. Can Dündar, Ergenekon ve Balyoz Davalarda toplumun sindirilmesi adına verdiği katkılardan dolayı sanıyorum kendi geleceğinin büyük bir ihtimalle garantiye almıştır. Dündar, NTV’de yaptığı haber programı tatile çıktığı zaman ancak bu tertiplerin gerçek niyetini anladı. Soner Yalçın’ın tutuklanmasıyla da aklı iyice başına geldi.
İşte şimdi meslektaşlarını bu tertipler adına ziyaret etmemekte kararlı olan Fatih Altaylı’nın da bir gün aklı başına gelecek ama o zaman iş işten çoktan geçmiş olacak. Hatta şimdilerde ulusalcılara saldırmayı görev edinen Ahmet Hakan’da bu tertiplerden bir gün nasibini elbette alacak. Taraf Gazetesi kurucu Başkanı olan Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’ın da bir bu tertiplerden nasiplerini alacakları akla gelir miydi? İşte öyle bir gün geliyor ki bu tertipler adına sizin yaptığınız katkılar da burnunuzdan geliyor. Daha da doğrusu tertiple gelenler yine tertiple gidiyorlar.
Şimdi konumuza tekrar dönelim. Kamuoyunda ulusalcılar üzerindeki baskılar hep aynı tertiplerin ortaya koyduğu oyunlardır. Akılları sıra ulusalcıları sindirerek amaçlarına ulaşabileceklerini sanıyorlar. Ancak toplumun büyük çoğunluğu bu tertipleri anlamaya başladı. İstedikleri kadar kamuoyunu yanıltmaya çalışırlarsa çalışsınlar toplum olanları görmeye başladı. İşte 19 Mayıs’ta,29 Ekim’de,10 Kasım’da, Silivri’de, Menemen’de bu uyanışları gördük. Toplumun bu akan selini meydanlara liberaller taşımadı. Toplumu bu meydanlara ulusalcılar taşıdı. Ulusalcılar Milli Mücadeleyi bundan böyle yine aynı duyarlılıkla sürdürecekler. Liberaller ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar ulusalcılar her zaman başları dik ve alınları açık olarak topluma önderlik yapmaya da devam edecekler.
Şimdilerde topluma öcü gibi gösterilmeye çalışılan ulusalcılığın tanımını Vikipedi ansiklopedisi nasıl yapıyor bir bakalım. Ulusalcılık, Türkiye’de 2000’li yıllarda Atatürk’ün öngördüğü tam bağımsızlık ulusal sanayinin gelişimi, dışa bağımlılıktan kurtulma gibi hedeflerin terk edildiğine, devletin temel kuruluş ilkelerinden kopulduğuna ve ulusal çıkarların korunmadığına inanan; Avrupa Birliği’ne girebilmek için uluslararası platformdaki ulusal davalardan ve diplomasideki kırmızı çizgilerden tavizler verildiğini ülkenin iç işlerine Osmanlı Devleti’nin yıkılışındaki gibi yabancı devletlerce karışıldığını iddia eden siyasi akım görüşünü paylaşan kimselere ‘’ulusalcı’’ adı verilir.
Ulusalcılığın bu tanımından rahatsız olmak olası mıdır? Bu tanımın hangi maddesi insanı rahatsız eder? Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in Meclis’te yaptığı konuşmasının neresinden rahatsızlık duyuluyor? Amerikan tertipleri ile hareket edenleri elbette anlıyorum. Onlara göre memleket parçalanmış, orduları dağıtılmış hiç önemli değil tabi ki. Ha İngiliz sömürgesi içinde yaşamışsınız ha Amerikan sömürgesi altında yaşamışsınız hiç fark etmiyor. Yalnız muhakkak bir sömürgeci devletin boyunduruğuna gireceksiniz. Onların canları ancak öyle rahat ediyor çünkü. Bağımsız yaşamak, medeni devletler gibi yaşamak bir yerlerine batıyor. Başta da söylediğim gibi Ulusalcı düşmanı kesilen günümüz Damat Feritçilerin de bir gün elbette akılları başlarına gelecek. Ancak günümüzde ulusalcılığa vurmak moda olduğu için Damat Feritçilerin, şimdilik gerçekleri görmeleri elbette mümkün değil.01.02.2013
SAİT BALCI