UĞUR MUMCU, BUGÜN ÖLMÜŞ GİBİDİR
Tamı tamamına 21 yıl oldu katledileli. 21 yıl, dile kolay. Bugüne kadar belki de hiçbir gazeteciyi onun kadar aramadık. Onun kadar kendini memleketine adamış bir yurtsevere rastlamadık. Belki de onun kadar Atatürk’ün devrimlerine sahip çıkan gazeteci gelmedi. Belki de onun kadar bugünleri gören gazeteci görmedik. Uğur Mumcu, laik, devrimci, yurtsever Kemalist bir gazeteciydi. Kolaycılığı seçmezdi, araştırmacıydı. Halkın doğru haber alması adına mücadele ederdi. Tehdit ettiler. Yılmadı. Mücadelesinden asla dönmedi. Bireysel çıkarların yerine, toplumsal çıkarların peşinde koştu. Ödül olarak da arabasına bomba konuldu. Aslına baktığımız zaman o bomba Uğur Mumcu’nun arabasına değil memleketin ahde vefasına konmuştu. O bomba, karanlık güçlerin memleket üzerinde oynadıkları oyunların ortaya çıkmaması adına konmuştu.
Bugün yaşamakta olduğumuz olaylara baktığımız zaman Uğur Mumcu’nun 21 yıl öncesinde söyledikleri tek tek ortaya çıkıyor. O günlerde Cemaat okullarında yetişen çocukların bugün karşımıza hâkim ve savcı olarak çıkacaklarını söylemişti. Aynen çıktı. Bu savcılarla ve bu hâkimlerle Türk Ordusunu dağıttılar. Yine bu savcılar ve hâkimlerle aydınları, gazetecileri, akademisyenleri, yazarları Silivri zindanlarına tıktılar. Hem de en acımasız olarak. Bir savcı, bir hâkim ancak bu kadar vicdansız olabilir. İşte Profesör Doktor Fatih Hilmioğlu’nun sağlığı ortada. Buna rağmen halen içerde tutmaya devam ediyorlar. Demek ki intikam duygusu daha geçmemiş. Yaptıklarından daha henüz pişman olmamışlar. Daha dün Cenevre’de başlayan barış görüşmelerinin hemen öncesi Beşşar Esat tarafından işkenceye tabi tutulduğu iddia edilen insanların resimlerini yayınladılar. Hadi diyelim bu işkenceleri Beşşar Esat yaptı. Peki, Fatih Hilmioğlu’nu ilerlemiş kanser hastalığına rağmen hangi mantıkla içerde tutmaya devam ediyorlar? Fatih Hilmioğlu’na yapılmakta olan işkencenin diğer işkencelerden ne farkı vardır? Belki vücuduna işkence yapmıyorlar ama sağlığı için tedavisine müsaade etmeyerek yavaş yavaş ölüme terk etmiyorlar mı? Şu an Fatih Hilmioğlu’na yapılmakta olan sistematik işkence 24 Ocak 1993 yılında Uğur Mumcu’ya yapıldı. O dönemlerin işkencesi suikastlardı. Bugünün işkencesi ise yurtseverlerin Silivri zindanlarında ölüme terk edilmesidir.
Uğur Mumcu katledilmeden önce İslami Terör Örgütlerine dikkat çekmişti. ‘’Rabıta’’ adını verdiği kitapta da İslami terör örgütlerinin ülkenin başına nasıl bir bela olduğunu yazmıştı. İmamların maaşlarının dışarıdan gelen yeşil sermaye ile ödendiğini yazmıştı. Uğur Mumcu’nun yazdıkları şimdi bir bir karşımıza çıkmaya başladı. Suriye’nin kan gölüne dönmesinde de bu eli kanlı İslami örgütler sorumludur. Mısırda da onlarca insanın ölümünden yine bu insan azmanı teröristler sorumludur. Bunların arkasında da Suudi Arabistan ve Katar Emirliği vardır. Tabi ki şimdi bizimde bu vahşetlere yapmış olduğumuz katkıları unutmamak gerek. Ortadoğu’nun asıl efesi olan ABD’yi unutmak zaten mümkün değil. Uğur Mumcu, bugünleri yazarken o zamanlarda ülkenin üzerinde oynanmakta olan oyunları elbette çok iyi biliyordu. Tabiri caizse arının yuvasına çomak sokmuştu. Ortada dönmekte olan dolapları deşifre etmişti.
Uğur Mumcu’nun yaşadıklarını ve verdiği mücadeleyi eşi Güldal Mumcu geçen sene yazmış olduğu ‘’İçimden Geçen Zaman ‘’ adlı kitabında ayrıntılı olarak anlatmıştı. Kitabı okuduğum zaman da yazmıştım. Şimdi tekrar yazma gereği hissettim. Güldal Mumcu bu kitapta Uğur Mumcu’nun katledilmesinden sonra katillerin bulunması adına verdiği mücadeleyi ayrıntılı olarak yazmış. Dönemin iktidarda bulunan siyasi parti temsilcileri ile arasında geçen tüm konuşmaları detayları ile yazmış. Eğer kitabı daha henüz okuma fırsatı bulamamışsanız şiddetle okumanızı öneririm. Çünkü Güldal Mumcu bu kitapta aile fertleri ile o dönemin iktidar partisi ile olan görüşmelerini hiç çekinmeden yazmış. Kitabı okurken geçmişten bu güne değin takdir ettiğiniz bazı siyasi kişilerin Güldal Mumcu’nun katilleri bulma çabasını nasıl baltaladıklarına şahit oluyorsunuz. Aile büyüklerinin olaylara bakış açılarını görüyorsunuz. Şu an halen Avukat olarak görev yapan ve Uğur Mumcu’nun ağabeyi olan Ceyhan Mumcu’nun Güldal Mumcu’ya nasıl köstek olduğuna şahit oluyorsunuz. Yine dönemin Başbakan’ının sanki Uğur Mumcu’nun katledilmesinden katiller suçlu değilmiş gibi sergilediği tavrı öğreniyorsunuz. Kitaptan daha fazla söz etmeme gerek yok. En azından Uğur Mumcu’nun katledildiği 21 yıldönümünde bu kitabı mutlaka okumanızı öneriyorum.
Uğur Mumcu’nun katledildiği günü dün gibi hatırlıyorum. 24 Ocak Pazar günü Günnücek orman parkına arkadaşlarla beraber piknik yapmaya gitmiştik. Piknik de olsa günlük gelişmelerden uzak kalmamak adına radyoyu da yanımda götürmüştüm. Başlangıçta her şey güllük gülistanlık idi. Arkadaşlarla pikniğin tadını çıkarıyorduk. Neşemiz Uğur Mumcu’nun arabasında bomba patladığının haberini alana dek sürdü. O an sanki hayat durmuştu. İnanmak zordu ama gerçekti. Uğur Mumcu’yu her anma gününde işte hep o gün aklıma gelir. O gün sanki bugün gibidir. Ve Uğur Mumcu bugün ölmüş gibidir. 24.01.2014
SAİT BALCI