TARIK AKAN’A VEDA EDERKEN
Bayram sonrası ilkyazıma Tarık Akan ile başlamak istemezdim. Daha doğrusu Tarık Akan’ın vefatını yazarak başlamak istemezdim. Onun yaşamını yazarak başlamak isterdim. Sanata olan katkısını yazarak başlamak isterdim. Yurtsever aydınlara kurulan kumpasların görüldüğü Silivri barikatlarını aşmak için verdiği mücadeleyi yazmak isterdim. Hatta ve hatta Bodrum’daki evine kanser teşhisi ile kapandığı günü yazmaya bile razıydım. Ancak ne yalan söyleyeyim, onun vefatını yazmayı hiç istemezdim. Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy gibi aydınları kaybetmişsek elbet bir gün Tarık Akan’ı da kaybedecektik. Bu durum zaten yaşamın bir gerçeğidir. Ancak Tarık Akan’ı şimdi kaybetmeyecektik.
Tarık Akan’ın kansere yakalandığını ve bu sebeple Bodrum’daki evinde tedavi gördüğünü basından öğrenmiştim. Akciğer kanseri ile mücadele ettiğini biliyordum. Dostlarına da iyi olduğu yönünde verdiği mesajları basında çıkan haberleri okudukça rahatlıyordum. Açıkçası Tarık Akan’ın akciğer kanserini yeneceğini düşünüyordum. Ancak beklediğim gibi olmadı. Geçen Cuma günü televizyondan haberleri seyrederken kansere yenildiğini öğrendim. Müjdat Gezen’ den de akciğer kanseri ile mücadele ederken karaciğer kanserine yenildiğini öğrendim. Akciğer kanseri karaciğer kanserine sıçramamış olsaydı belki de Tarık Akan’ı şu an kaybetmemiş olacaktık. Ancak evdeki hesap maalesef çarşıya uymuyor. Memleketin aydınlık insanları şu veya bu şekilde aramızdan ayrılıyorlar. Kabullenmek zor ama yapacak bir şey de yok. Dün aydınlık insanlarımızı nasıl kaybetmişsek Tarık Akan’ı da bu şekilde kaybettik. Hepimizin başı sağ olsun. Yattığı yer cennet olsun.
Soner Yalçın’ın 2 Eylül’de yazmış olduğu yazıyı okuduğumda aslında bir şeylerden şüphelenmiştim. Yoksa Soner Yalçın Tarık Akan’ın hastalığı ciddi olmasaydı onu şimdi durduk yerde yazmazdı. Demek ki Soner Yalçın Tarık Akan’ın hastalığının ciddi olduğunu öğrendi ve bu yüzden yazdı. Açıkçası şu an Soner Yalçın’ın haklı çıkmasını hiç istemezdim. Bu konuda yanılmasını isterdim. Tarık Akan’ın da şu an ilk duymuş olduğum gibi kanser teşhisi ile yine Bodrum’da tedavi görüyor olmasını isterdim. Ancak biraz önce de ifade ettiğim gibi yaşamın gerçeklerinden kaçamıyoruz. Topluma mal olmuş aydın insanlarımızı bir şekilde kaybediyoruz. Onların yerini doldurmak elbette kolay değil. Çünkü onlar topluma mal olmuş kişilerdir. Toplumun yaralarına merhem olmuş şahsiyetlerdir. Onlar yaşamlarını toplumun sorunlarına adamış aydınlardır. Tarık Akan’da bu aydınlarımızdan bir tanesidir. Şimdi böyle bir aydınımızı daha kaybettik.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosunda düzenlenen Pazar günkü programı televizyonlardan seyrettim. Kızı Özlem Üregül’ün konuşmasını izlerken adeta duygulandım. Gözyaşlarımı tutamadım. Bir an kendimi Uğur Mumcu’yu kaybettiğimiz gün de hissettim. Uğur Mumcu’ya da bu şekilde veda etmiştik. Aydınlar ile vedalaşmak kolay olmuyor. Açmış olduğu Taş Mektep Müdürü Ali Akdoğan’ın ise ne kadar önemli bir sanatçıyı kaybettiğimizi bana fazlasıyla hissettirdi. Ataol Behramoğlu ile Rutkay Aziz ise Tarık Akan ne kadar kısa bir süreçte nasıl anlatılabilirse öyle anlattılar. Elbette ki Tarık Akan bu kadar kısa bir sürece sığmaz. Atatürkçü ve Nazım Hikmet sevdalısı bir sanatçı bu kadar kısa bir süreç içinde anlatılamaz. Tarık Akan’ı anlamak için öncelikle onu tanımak lazım. Sanat yaşamını ve toplum ile nasıl bütünleştiğini öğrenmek lazım. Silivri mahkemeleri önünde bulunan barikatları aşmak için ortaya koyduğu mücadeleyi görmek lazım. Daha ne diyebilirim ki? Aslında söylemek istediğim çok şey var. Sizlerle paylaşmak istediğim duygu ve düşüncelerim var. Ancak şimdi sırası değil.
William Shakespeare‘’ Korkaklar bin defa, cesurlar ise bir kere ölür’’ demiş. Tarık Akan’da bir kere öldü. Ama yiğitçe, cesurca ve tüm devrimci kişiliği ile öldü. Sağ ol, var ol Mustafa Kemal’in askeri! Diğer aydınlarımızı unutmadığımız gibi seni de hiçbir zaman unutmayacağız. Her daim kalbimizde yaşayacaksın. 19.09.2016