TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR?
Bahçeli evvelki gün grup toplantısında yaptığı konuşmada ‘’Erdoğan ya Anayasa’nın öngördüğü Cumhurbaşkanlığı yetkilerine çekilsin, ya da getirin Başkanlık sistemini Meclis’te oylayalım” çağrısında bulundu. Başbakan Binali Yıldırım’da dün Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında bu çağrıya olumlu yaklaştıklarını söyledi. Bahçeli’nin yapmış olduğu bu teklifi kabul ettiklerini söyledi. Başbakan bu açıklamaya tabiri caizse balıklama atladı. Böylelikle Bahçeli’nin çıkışı ile arayıp ta bulamadığı bir ortamı yakalamış oldu.
15 Temmuz FETÖ / ABD darbe girişimine kadar Beştepe’ye Kaçak Saray diyen sanki Bahçeli değildi. Kaçak Saray’ın yıkılması gerektiğini söyleyen de Bahçeli değildi. Başkanlık sistemine karşı çıkan da Bahçeli değildi. İşte şimdi bu Bahçeli çıkmış ‘’ya Erdoğan Anayasal sınırları içine çekilsin diyor, ya da fiilen geçilmiş olan Başkanlık Sistemi hukuki zemine oturtulsun’’ diyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan anayasal sınırları içine çekilmeyeceğine göre Bahçeli resmen Başkanlık Sistemine geçilmesinin önünü açmış oluyor. Bunun başka bir açıklaması olabilir mi?
Bahçeli’nin siyasi geçmişine baktığımız zaman zaten tutarlı bir politika izlemediğine tanık oluyoruz. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilme sürecinde de Bahçeli AKP’nin imdadına yetişmişti. Hatırlarsanız o süreçte Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili 367 şartının aşılabilmesi için MHP’nin Meclis’e girmesi gerekiyordu. MHP Meclis’e girmemiş olsaydı Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilemeyecekti. Eğer Bahçeli’de siyasi birikim olmuş olsaydı kendisini Cumhurbaşkanı seçtirebilirdi. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesini istemiyordu. O dönem Cumhuriyet Halk Partisi AKP dışında bir adayın Cumhurbaşkanı seçilmesine yeşil ışık yakıyordu. Hatta Cumhuriyet Halk Partisi AKP içinden Atatürkçü bir adayın seçilmesine de yeşil ışık yakıyordu. Başbakan Erdoğan da uzlaşı yöntemiyle Cumhurbaşkanını seçilmesine razı olmuştu. Çünkü Erdoğan’ın bugünkü gibi o zamanlar ne alternatifi vardı, ne de çoğunluğu. O zamanın şartlarında Meclisi açacak 367 sayısı yoktu. Böyle bir atmosferde Bahçeli ister kendisini, isterse kendi partisinden bir başka ismi Cumhurbaşkanı seçtirebilirdi. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi buna hazırdı. Hatta o zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi AKP içinden Vecdi Gönül’ün adını bile ortaya atmıştı. Ancak Bahçeli eline geçen bu fırsatı elinin tersi ile itti. Herhangi bir anlaşmaya varmadan TBMM’nin açılması için Meclis’e gireceklerini söyledi. Erdoğan da Bahçeli’nin bu sözlerini duyar duymaz soluğu Antalya’da aldı. Sonrası malum. Meclis açıldı. Abdullah Gül 3. turda 339 oyla Cumhurbaşkanı seçildi.
Devlet Bahçeli Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi daha birçok kritik oylamalarda sürekli AKP’nin imdadına yetişti. Yani AKP’nin can simidi oldu. Örneğin 4+4+4 kesintili eğitim konusunda da AKP’nin imdadına yetişti. TSK’nın yurt dışında görevlendirilmesi oylamalarında da AKP’nin imdadına yetişti. 7 Haziran seçimlerinde de AKP’nin imdadına yetişti. Hatırlarsanız 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidarını kaybetmişti. Eğer Bahçeli gerek AKP ile gerekse CHP + MHP + HDP koalisyonuna ışık yakmış olsaydı bugün belki de ülkeyi bir koalisyon hükümeti yönetiyor olacaktı. Dolayısıyla Erdoğan da kendi iradesi ile bugün anayasal sınırları içine çekilmek zorunda kalacaktı. Başkanlık hayalleri de suya düşecekti. Kaçak Saray’dan da çıkıp tıpış tıpış Cumhurbaşkanlığı Köşküne taşınacaktı. Görevini de Cumhurbaşkanlığı yetkileri içinde sürdürecekti.
Şimdi tekrar başa döneyim. Bahçeli diyor ki;’’ Erdoğan ya Anayasal sınırları içine çekilsin, ya da bu fiili durumu hukuki zemine oturtalım.’’ Peki, o zaman Bahçeli’ye şu soruyu soralım. İlk defa halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçilmesiyle birlikte görev ve yetkileri değişti mi? Yani Millet Erdoğan’ı seçerken Cumhurbaşkanlığı yetkilerinin dışında başka bir yetki verdi mi? Elbette hayır. Peki, şu an fiili yürütmenin başında kim oturuyor? Yani hükümetin icraatlarına kim imza atıyor? Başbakan Binali Yıldırım mı, yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan mı? Göstermelik de olsa ülkeyi Başbakan Binali Yıldırım yönetmiyor mu? Yani hükümetin icraatlarına Başbakan Binali Yıldırım imza atmıyor mu? O zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu anki hali nasıl oluyor da fiili bir durum oluyor? Devlet Bahçeli bu durumu açıklayabilir mi? Eğer ortada fiili bir durum varsa bunun sorumlusu da Cumhurbaşkanı Erdoğan değil midir? Anayasal sınırları içine çekilmek zorunda olan biri varsa o da Cumhurbaşkanı Erdoğan değil midir?
TBMM Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasal sınırlarını ihlal etmek suretiyle işlemiş olduğu suçlara ortak olamaz. TBMM Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı düşmüş olduğu bu durumdan kurtaracak bir kurum da değildir. Böyle bir durumda ya Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi iradesiyle anayasal sınırları içine çekilmeli, ya da istifa etmelidir. Siz hiç ABD Başkanlarının anayasal sınırları dışına çıktığına tanık oldunuz mu? Peki, Avrupa da bulunan Cumhurbaşkanlarının anayasal sınırları dışına çıktıklarını duydunuz mu? Duyamazsınız tabi. Çünkü onlar demokrasi ile yönetiliyorlar. Peki, yaz biz? Biz hangi demokrasi ile yönetiliyoruz. 15 Temmuz’a kadar olmayan demokrasi ile yönetiliyorduk. 15 Temmuz’dan bu yana da Kanun Hükmümde Kararnameler le yönetilir olduk. Nokta.13.10.2016