SOÇİ ZİRVESİNİN ÖNCESİ VE SONRASI
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 29.09.2021 günü Soçi’de bir araya geldiler. Yapılan görüşme ile ilgili herhangi bir ortak basın açıklaması yapılmadı. Dolayısıyla yapılan görüşmenin içeriği anlaşılamadı. Ancak Erdoğan ile Putin yapılan görüşmenin verimli geçtiğine yönelik değerlendirmede bulundular. Zaten aksi yönde bir değerlendirme yapmaları beklenmiyordu.
Erdoğan Putin görüşmesi öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat Moskova’da bir araya gelmişlerdi. Bu görüşmeden sonra Esat önemli açıklamalarda bulunmuştu. Bu açıklamalardan en önemlisi ise Suriye’de bulunan güçler ile ilgiliydi.
“Yaklaşık iki yıldır devam eden sürecin önünde engeller var çünkü teröristleri destekleyen ve Suriye’deki istikrarsızlıktan çıkar sağlayan ülkeler var”
Beşar Esat’ın yapmış olduğu bu açıklamadan ülkemizi de kast ettiğini anlamak hiç de zor değil. Evet, ülkemiz PKK Terör Örgütüne caydırıcı operasyonlar düzenlemek için Suriye’ye girmişti. Bugüne kadar altı operasyon düzenledi.
22.02.2015 – Şah Fırat Harekâtı
24.08.2016 – Fırat Kalkanı Harekâtı
08.10.2017 – İdlib Harekâtı
20.01.2018 – Zeytin Dalı Harekâtı
09.10.2019 – Barış Pınarı Harekâtı
27.02.2020 – Bahar Kalkanı Harekâtı
Düzenlenen operasyonlar hiç kuşkusuz sınır güvenliğimizin sağlanması adına yapıldı. Bu konuda hiç şüpheye yer yok. Ancak ortada bir yanlışlık var. O da, bu operasyonların meşru Suriye Ordusu yerine terör grupları ile düzenlenmesidir. Beşar Esat’ın dile getirdiği durum da budur. Meşru bir devlet yapacağı bir operasyonu yine meşru bir devleti baz alarak yapar. Yani Türk Ordusu Suriye’de bulunan terör grupları ile beraber ortak hareket edemez. Türk Ordusunun muhatabı meşru Suriye Ordusudur. Eğer siz düzenlediğiniz veya yarından sonra yine düzenleyeceğiniz operasyonlarda meşru bir devletin ordusunu baz almaz iseniz yarından sonra başka devletler de sizin ordunuzu baz almazlar. Daha açık bir anlatımla, sizin içinizdeki terör gruplarını baz alırlar. Bu sebeple bizim de Suriye’nin İdlib kentinde yuvalanan terör örgütlerine verdiğimiz desteği bir an evvel çekmemiz gerekir. Bu durum komşumuz Suriye Devleti için oldukça önemli bir konudur.
Bugüne kadar meşru Suriye Ordusu ile ortak harekât etmememizin birçok sebebi vardır. Bunlardan bir tanesi Beşar Esat’ın Suriye’nin meşru devlet başkanı olarak görülmemesidir. Oysaki Beşar Esat Suriye’nin meşru devlet başkanıdır. Diğer ülkelerde nasıl seçim yapılıyorsa Suriye’de öyle seçimler yapılıyor. Beşar Esat bu yıl düzenlenen seçim ile yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Bu durumu görmezden gelmek, Suriye halkını dikkate almamak anlamına gelir.
Bizim ülkemizde de seçimler yapılıyor. Seçimlerin ne kadar demokratik ortamda yapıldığını hepimiz biliyoruz. Sonuçta bir seçim yapılıyor mu? Evet, yapılıyor. Yüksek Seçim Kurulu yapılan seçimden AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak seçildiğini ilan ediyor mu? Evet, ediyor. Peki, bir ülke çıkıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olarak tanımadığını söyleyebilir mi? Elbette, hayır. O zaman Suriye Devleti’nin de Cumhurbaşkanı Beşar Esat’tır. Aradaki tek fark ise Suriye’nin emperyalist güçler tarafından işgal edilmiş olmasıdır. Suriye’nin emperyalist güçler tarafından işgal edilmiş olması Beşar Esat’ın meşruluğunu ortadan kaldırmaz. Beşar Esat halen daha kuşatılmış olan ülkesinin büyük bir bölümünü kontrol altında tutuyor. Her geçen gün de Rusya’nın desteği ile ülkesini istila eden teröristlerden kurtarmaya çalışıyor. Bu durumdan dolayı bizim ülkemiz de dâhil olmak üzere hiçbir ülkenin Beşar Esat’ı sorgulama hakkı yoktur. Bu sebeple Suriye konusunda yapılan hataların bir an evvel düzeltilmesi gerekir.
Mısır ve Libya Devleti ile geçmişte yapılan hatalar bugün nasıl düzeltilme yoluna gidilmiş ise Suriye Devleti ile de aynı şekilde yapılan hatalar düzeltilmesi gerekir. Beşar Esat meşru Suriye Devlet Başkanı olarak görülmesi gerekir. Bu politika değişikliğine en başta ‘’Esat güçleri’’ tanımı yerine ‘’Suriye Devleti Ordusu’’ tanımına geçilmesi gerekir. Suriye’de bulunan terör gruplarına da ‘’Milli Suriye Ordusu’’ yerine ‘’Cihatçı Heyet Tahrir el-Şam Terör Örgütü’’ (HTŞ),denilmesi gerekir. Sonuçta PKK nasıl bir terör örgütü ise Cihatçı Heyet Tahrir el-Şam Terör Örgütü ’de öyle bir terör örgütüdür. Sonuçta Suriye’deki konumumuzu meşru bir zemine oturtma zamanı geldi de geçiyor bile. ABD bugün terör örgütü ile birliktelik yapmanın bedelini Afganistan’dan çekilmek suretiyle ödedi. ABD aynı sorundan dolayı yarından sonra Irak ve Suriye’den de çekilmek zorunda kalacak. Böyle bir ortamda biz halen daha dünyaca kabul edilmiş bir terör örgütü ile Suriye’de varlığımızı devam ettirebilir miyiz? Böyle bir politikanın hiçbir hukuki ve siyasi alt yapısı yoktur.
Rusya ile yapılan Soçi Zirvesinden evvel ülkemizin de katıldığı Birleşmiş Milletler Toplantısı vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu toplantı öncesinde sırf ABD Devlet Başkanı Biden ile görüşebilmek için Ukrayna konusuna değinmişti.
“İlhakını tanımadığımız Kırım dahil, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunmasına önem veriyoruz. Kırım Tatarlarının haklarını korumak için daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu bu açıklama hiç kuşkusuz Rusya’da tepki ile karşılandı. Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurul Salonu’nda Kırım’ın ilhakı ile ilgili yaptığı açıklamalardan dolayı üzüntü duyduklarını dile getirdi.
“Kendimizi bu açıklamaların muhatabı olarak görüyoruz”
Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç kuşku yok ki, Kırım konusunda yapmış olduğu açıklamalar Biden’e bir mesajdı. Öte yandan Erdoğan’ın Kırım konusunda yapmış olduğu açıklama aynı zamanda uyguladığı dış siyasetinde bir parçasıydı. Ancak bu açıklamalar Erdoğan’ın Biden görüşmesini sağlamadı. Bu durum Erdoğan’ın bir özeleştiri yapmasına neden oldu.
“Oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem”
Demek ki, siyasi manevra her zaman işe yaramıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurul görüşmeleri için bulunduğu New York’ta Amerikan CBS televizyon kanalına önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan yaptığı açıklamalarla ABD’nin Suriye’den çıkması gerektiğini dile getirdi. Erdoğan’ın yaptığı bu açıklama doğrudur ama bu açıklamanın arkasında durmak gerekir.
“Tabi ki benim burada tasarrufum olursa Suriye’den çıkmalarıdır, Irak’tan çıkmalarıdır; Afganistan’dan çıktıkları gibi çıkmalarıdır. Çünkü eğer dünyada biz barışa hizmet etmeyi istiyorsak barış için o bölgelerde kalmanın hiçbir anlamı yok. Bırakalım o bölge halkı, o bölgedeki yönetim kararını kendisi versin”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bu açıklama aslında siyasi bir manevraydı. Çünkü 29 Eylül’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecekti. Bu görüşmenin olumlu geçmesi ve daha evvel Kırım konusunda yapmış olduğu açıklamayı bertaraf etmesi gerekiyordu. Nihayetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD Başkanı Biden ile de görüştü. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de görüştü. Ancak şu ana kadar yapmış olduğu görüşmelerden bir sonuç alamadı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile olumlu bir görüşme yapabilmesi için Suriye’de bulunan terör örgütlerine verdiği desteği çekmesi gerekirdi. Kırım konusunda Ukrayna’nın değil Rusya’nın yanında yer alması gerekirdi. ABD’nin Suriye’den çıkması gerektiğini salt söz olarak dile getirmek hiçbir şey ifade etmez. Bu konuda samimi tavır almak gerekir. Söz ve eylem birliği olması gerekir. Ancak Erdoğan bugüne kadar ABD ile samimi olmaya çalıştığı kadar Rusya ile samimi olmaya çalışmış olsaydı Putin üzerinde olumlu bir hava oluşurdu.
Bugün Erdoğan’ın Putin üzerinde hiçbir olumlu etkisi maalesef yok. Buna rağmen Putin Erdoğan’ı Biden gibi dışlamadı. Onu oyunun dışına itmedi. Komşuluk ilişkileri konusunda uyardı. Yeri geldiği zaman gerekli desteği verdi. Suriye’de düzenlemiş olduğumuz operasyonları ABD’nin izin vermemesine rağmen verdi. Geçmişte Rusya’nın uçağını sorgusuz sualsiz düşürmemize rağmen Rusya yine el uzattı. Büyükelçisine düzenlenen suikast ile ilgili gerekli güvenlik tedbirlerini almamamıza rağmen Rusya bu konuyu da fazla sorun etmedi. NATO gemilerine Karadeniz’i açmamıza rağmen fazla tepki göstermedi. Ukrayna’ya verdiğimiz desteğe rağmen ilişkileri sıcak tutmaya özen gösterdi.
Rusya’nın ülkemize vermiş olduğu desteğin arkasında elbette kendi çıkarları da vardır. Bu durumu görmezden gelemeyiz. Ancak öte yandan da Rusya’nın çıkarları bölgenin tamamen ABD’nin inisiyatifine kalmasını engelliyor. Bu durum hem bölge barışı, hem de dünya barışı adına olumlu bir gelişmedir. Her şeyden öte, Rusya’nın bölge üzerinde güç kazanması bölgenin denge politikası adına da olumlu bir gelişmedir. 04.10.2021