SİLİVRİ ADALETİ
18 Şubat pazartesi günü Silivri’de yine faşizmin ayak sesleri hissedildi.
Asrın Davasına dönüşen Ergenekon duruşmalarını izlemeye giden yurttaşlara polis yine tazyikli su ve biber gazı sıktı. İlerlemiş demokrasimize örnek teşkil eden bu görüntüler karşısında eminim iktidar sahipleri gurur duyuyorlardır. Devam etmekte olan bu davanın seyrini takip etmek isteyen yurttaşlara yapılan saldırılar eminim Türk Hukuk Sisteminde tarihi yerini alacaktır. Hatta ve hatta halen devam etmekte olan bu Ergenekon ve Balyoz Davalarını ileride çocuklarımıza, demokrasinin ülkemizdeki gelişimini anlatırken de örneklendirebiliriz. Eminin yarının genç nesilleri de bu tablolar karşısında gurur duyacaklardır.
Uzun tutukluluk sürelerinin işkenceye dönüştüğü bugünlerde bağımsız ve tarafsız yargı halen bu davada bir karara varamamış görünüyor. Devam eden bu davanın daha ne kadar süreceğini de bilen eden yok. Görülmekte olan bu davaya zemin hazırlayanlar suçlarını itiraf etmeye başlamış olmalarına rağmen bırakın davanın düşmesini tutukluluk süreci bile değişmedi. Amerika’dan televizyona bağlanarak Ergenekon Davası için ihbarlarda bulunan Tuncay Güney, yaptığı ihbarları şimdi bir proje olduğunu söylüyor. Yani bir nevi Tuncay Güney, Ergenekon Davasının Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olduğunu itiraf ediyor. Peki, bu açıklamalar davanın gidişatında herhangi bir değişiklik yarattı mı? Hiç kuşkusuz elbette yaratmadı. Davanın başlangıcında bu düzmece projeleri önemseyerek iddianameye koyan savcılar şimdi yine aynı kişinin itiraflarını dikkate almıyorlar. Yani siz şimdi bilerek bir dava hakkında asılsız iddialarda bulunursanız bu düzmece planlar davanın iddianamesine giriyor, fakat bilerek mahkemeyi yanıldığınızı itiraf ederseniz ne mahkemenin seyri değişiyor ne de hakkınızda mahkemeyi yanılttığınız konusunda soruşturma açılıyor. İşte Amerika’da bile olmadığı söylenen demokrasi bu işte. Gelişememiş bir ülke olarak benimsediğimiz demokrasi bu işte. Avrupalı dostlarımıza caka sattığımız demokrasi bu işte. Böyle ülkede bu kadar demokrasi oluyor. Daha ne diyelim.
Anayasa halk oylaması ile birlikte yeniden yapılanan yargının tepeside bir, altıda bir oldu. Yani Ergenekon Davasının görülmekte olduğu Ağır Ceza Mahkemesinin hukuk ihlalleri konusunda bir üst mahkemeye başvuru da yapsanız sonuç değişmiyor. Bir üst mahkeme gelen başvuruyu aynen geri iade ediyor. Bu durumda ne yapacaksınız? Eskiden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yapılabilirdi. Şimdi bu durumda bir nevi ortadan kalktı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Adalet Bakanlığı ile yaptıkları anlaşmaya göre mağdur sıfatı ile yapılan başvuruları Anayasa Mahkemesine yönlendiriyor. Yarından sonra Anayasa Mahkemesinin sağlıklı bir karar vereceği ne malum. Anayasa Mahkemesi de yeni yapılanan yargıdan payını almadı mı? Elbette aldı. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi verilen kararları ortadan kaldırabilir mi? Kesinlikle hayır. Ya ne olacak o zaman? İç hukuk yollarının tıkandığı zaman aydınlar hukuku nerede arayacaklar? Bu davaların iddianamesinde daha nice Tuncay Güneylerin ihbarları var. Nice hırsız, tecavüzcü ve teröristlerden gizli tanıklar var. Teröristlere, hırsızlara, tecavüzcülere gizli tanık olmaları yönünde baskı yapılan bir ülkede yaşıyoruz. Elbette bir gün bu gizli tanıklarda da attıkları itirafların altında ezilerek Tuncay Güney gibi itiraflarda bulunacaklardır. Yarından sonra Tuncay Güney gibilerin bilerek mahkemeyi yanılttığı yönündeki itirafları dikkate alınmayacaksa nasıl sağlanacak bu adalet? Düzmece ihbarlara göre iddianame hazırlanacak ama mahkemeyi bilerek yanıltıldığına yönelik itiraflar mahkemenin seyrini değiştirmeyecek öyle mi? Böyle bir adalet olur mu? Hukuk bu kadar ayaklar altına alınabilir mi?
Sonuçta hukuk herkese lazımdır. Yine bu hukuk yarından sonra, bugün adaletin terazisini denk tutamayanlara da lazım olacaktır. Atalarımız ‘’Ne idim demeyeceksin ne oldum diyeceksin’ ’demişler. Ne güzelde demişler. Daha ne diyeyim? 20.02.2013
SAİT BALCI