Makaleler

NORMALLEŞME SÜRECİNDEN TERÖRSÜZ TÜRKİYE SÜRECİNE

‘’Terörsüz Türkiye’’ süreci Cumhur İttifakının Kürt seçmeninin oyuna talip olma sürecidir. Sürecin neresine bakarsanız bakın bu gerçeğin altından başka bir şey çıkmaz. Çünkü Cumhur İttifakı 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerinde büyük bir hüsrana uğradı. Keza 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde de oy kaybına uğramıştı. Bu sonuçlar ister istemez Cumhur İttifakının Kürt seçmeninin oyuna ihtiyacı olduğunu gösterdi. Yoksa Cumhur İttifakının normal şartlarda 7 Mayıs 2028 veya olası bir erken seçimi kazanabilmesi oldukça zordur.

Normalleşme Süreci:
‘’Terörsüz Türkiye’’ sürecinden önce ‘’ Normalleşme Süreci’’ vardı. Hatırlanacağı üzere Cumhuriyet Halk Partisi Genel başkanı Özgür Özel 31 Mart yerel seçimlerinin ardından “Geçen bayram o birinci partiydi ben seçim başarısı elde etmiştim. Onun araması münasip olurdu beni aramadı. Şimdi biz birinci partiysek şimdi Sayın Cumhurbaşkanını aramak bana düşer” diyerek ‘’Normalleşme Sürecini’’ başlattı. Cumhuriyet Halk Partisi açısından başlayan bu süreç partililer arasında kabul görmedi ama Özgür Özel yerel seçimi kazanmanın sarhoşluğunu üzerinden atamadığı ve tecrübesizliği nedeniyle başlatmış olduğu sürecin arkasında durdu. Başlayan süreç doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan için bir ilaç oldu. Çünkü Erdoğan böylelikle bir taraftan seçmenleri üzerindeki yenilgi duygusunu bertaraf edecek diğer yandan da Cumhuriyet Halk Partisi’nin erken seçim için kamuoyunda başlatması muhtemel olan kampanyasını pasivize etmiş olacaktı. Çünkü Erdoğan seçimsiz geçecek dönemde ekonomiyi toparlama adına işçinin, memurun, köylünün, dar gelirli vatandaşın geçim şartlarını olumsuz yönde zorlayacaktı. Esasen Mehmet Şimşek Maliye Bakanlığı’na bu amaçla getirilmişti.

Nihayetinde Özgür Özel AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı 2 Mayıs 2024 tarihinde ziyaret etti. Erdoğan bu görüşme ile ilgili olarak ‘’Türkiye’nin ve Türk siyasetinin buna ihtiyacı var’’ şeklinde açıklamada bulundu. Elbette Türkiye’nin yumuşama ve normalleşme sürecine ihtiyacı vardı. Ancak bu süreç beraberinde demokrasinin uygulanması, insan hak ve özgürlüklerinin ve adaletin sağlanması, kadın haklarında gözle görülür ilerleme için iptal edilen İstanbul Sözleşmesinin tekrar hayata geçirilmesi gerekirdi. Yani ‘’Normalleşme Süreci’’ her alanda başlaması gerekirdi. Daha da önemlisi AKP’nin ‘’Normalleşme Süreci’’ ile atması gereken adımlar konusunda kamuoyunu tatmin edecek açıklamalarda bulunması gerekirdi. Ancak AKP Genel Başkanı olarak Erdoğan’ının böyle bir gündemi yoktu. Erdoğan’ın gündemi sadece ve sadece muhalefeti kontrol altına almak ve Yeni Anayasa kapsamında önünü açacak adımların atılmasını sağlamaktı.

Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmesinden sonra Erdoğan’da Özel’i 2 Haziran 2024 tarihinde ziyaret etti. Cumhurbaşkanı bu görüşmeden Yeni Anayasanın gerekliliğime değinirken Özel’de ekonomik sorunlar, kayyum atamaları, Sinan Ateş ve Tahir Elçi cinayetlerinin aydınlatılmasını gündeme getirdi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından tek bir gündem vardı o da tekrar seçilebilmenin önünü açacak Yeni Anayasa idi. Çünkü Erdoğan 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasından itibaren yeniden seçilmesinin önünü açacak Yeni Anayasa ile yatıp Yeni Anayasa ile kalkıyordu. Tekrar seçilebilmesi için TBMM’de ya erken seçim kararı alınacak ya da Yeni Anayasa adı altında tekrar seçilmesinin önü açılacaktı. Ancak Cumhur İttifakının Erdoğan’ın tekrar aday olmasının önünü açması için erken seçim için gerekli milletvekili sayısı yok. Yeni Anayasa içinde yeterli milletvekili sayısı da yok. Esasen sorun da zaten buydu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’i ziyaret etmesinden sonra ne ekonomik sorunları aşma konusunda bir adım attı ne kayyum atamalarına son verdi ne de Sinan Ateş ve Tahir Elçi cinayetlerinin aydınlatılması adına bir adım attı. Erdoğan esasen Sinan Ateş davasının aydınlatılması konusunda Devlet Bahçeli’ye rağmen zaten bir adım atamazdı. Devlet Bahçeli Cumhur İttifakının ortağı olduğu sürece de bu davanın aydınlatılması mümkün değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yerel seçimlerin tamamlanmasından bu yana kayyum atamalarına da bir son vermedi. Çünkü bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimine dezavantajlı girmek istemiyor. Belediyelere ne kadar kayyum atarsa o kadar avantaj sağlayacak. Bu sebeple muhalefetin elinde bulunan belediyelere gerek terör konusu gerekse yolsuzluk konularından dolayı kayyum atamaya devam etti. Diğer yandan da toplumun ekonomik sorunlarını çözme konusunda herhangi bir adım atmadı. Dahası TBMM’de milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı maaşına yapılan zam oranını çalışana ve emekliye yapmadı. Bu durum Cumhuriyet Halk Partisi ile başlayan normalleşme sürecinin de sonunu getirdi. Esasen Devlet Bahçeli’de Cumhuriyet Halk Partisi ile başlayan normalleşme sürecinden yana hiçbir zaman taraf olmadı. Çünkü Bahçeli, normalleşme sürecini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket Partisi yerine Cumhuriyet Halk Partisi ile yürümek istediğini sandı. Bahçeli diğer taraftan da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sinan Ateş cinayetinin aydınlatılması için gösterdiği çabalara kızdı. Bahçeli bu sebeple sık sık Cumhuriyet Halk Partisi ile başlayan normalle sürecini hedef aldı.

AKP’nin CHP ile başlayan normalleşme sürecini salt Bahçeli değil Cumhuriyet Halk Partililer de hedef aldılar. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından bu sürecin gerçek anlamı Cumhuriyet Halk Partisi’nin Yeni Anayasa adı altında Erdoğan’ın yeniden önünün açılması adına kullanılmasıydı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı özgür Özel bu süreçte ekonomik sorunları, kayyum atamalarını ve Sinan Ateş davası yerine Erdoğan’ın önünün tekrar açılmasını desteklemiş olsaydı bugün halen Normalleşme Süreci devam ediyor olurdu. Bahçeli de bu durumdan memnun olurdu. Ancak Bahçeli bu sürece özellikle Sinan Ateş davasının aydınlatılması konusunun gündeme gelmesiyle birlikte baştan tavır koydu. Böylelikle Cumhuriyet Halk Partisi ile başlayan Normalleşme Süreci de sona ermiş oldu.

Terörsüz Türkiye Süreci:
Görünen köy kılavuz istemez. Cumhurbaşkanı Erdoğan için bir süreç biter yeni bir süreç başlar. Önemli olan AKP’nin sürekli iktidarda kalması ve kendisinin de Cumhurbaşkanı olmasıdır. Bu sebeple Cumhur İttifakı 2028 veya erken yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimini tekrar kazabilmek için yeni bir süreç başlattı. Bu süreç, Kürt seçmenini ilk etapta ana muhalefetten ayırma ve sonrasında Cumhur İttifakına çekmeyi amaçlıyor. Cumhur İttifakı böylelikle kaybedilen oy potansiyelini Kürt seçmeni ile telafi etmenin yoluna girdi. Diğer türlü seçim kazanmak artık kolay değil. Yoksa Cumhur İttifakı durduk yerde yeni bir süreç başlatmazdı. Esasen Cumhur İttifakının bugüne kadar başlatmış olduğu süreçler zaten kaybolan oy potansiyelini korumaya yönelikti. Cumhur İttifakı açısından ülkenin selametinden çok AKP İktidarının selameti önemli olduğu için bu tür süreçler bugüne kadar hep bu amaçla devam etti. AKP Genel Başkanı Erdoğan partisinin başında olduğu sürece de böyle devam edecek.

Terörsüz Türkiye Süreci, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024 tarihinde TBMM’nin açılışında DEM Partililer ile tokalaşması ile başladı. Kamuoyu uzun bir süre Bahçeli’nin DEM Partililer ile tokalaşmasından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberi olup olmadığını sorguladı. Ancak Bahçeli’nin Erdoğan’dan habersiz böyle bir girişimde bulunması mümkün değildi. Bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan Devlet Bahçeli’nin başlattığı tokalaşmadan başından beri haberi vardı. Devlet Bahçeli, 15 Ekim 2024 tarihinde MHP grup toplantısında yaptığı konuşmada PKK lideri Abdullah Öcalan’a seslenerek, “Örgütün tasfiye edileceğini ilan etsin.” dedi. Bahçeli konuşmasında, “Türkiye’ye getirilirken ‘her türlü hizmete hazırım’ diyen terörist başı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin,” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli 22 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de “Şayet terörist başının tecriti kaldırılırsa, gelsin DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin.” dedi. PKK Terör Örgütü Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihindeki konuşmasından sonra TUSAŞ terör saldırısını gerçekleştirdi. Bu saldırıda 5 kişi yaşamını kaybederken 22 kişi de yararlandı. PKK böylelikle yeni sürece bir yanıt vermiş oldu. TSK bu terör saldırısından sonra Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki hedefleri bombaladı.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’de yaptığı çağrıların ardından DEM partililer Öcalan ile görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundular. ‘’Terörsüz Türkiye’’ adı verilen yeni süreç devam ederken diğer yandan da muhalefet partilerine ait belediyelere kayyum atamaları devam etti. Yani bir taraftan ‘’Terörsüz Türkiye’’ süreci diğer yandan da muhalefeti sindirme süreci devam etti. Anlayacağınız, hepsi bir arada sürecini yaşıyoruz.

Suriye’ye HTŞ Egemen Oldu
Türkiye’de ‘’Terörsüz Türkiye’’ süreci devam ederken Suriye’de HTŞ Terör Örgütü 28 Kasım 2024 tarihinden itibaren başlatmış olduğu Suriye’yi ele geçirme operasyonu 8 Aralık 2024 tarihinde Şam’a ulaşması ile sonlandı. Gelişmeler üzerine Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat ülkeyi terk ederek Rusya’ya sığındı. Beşar Esat’ın hiç çarpışmadan ülkeyi HTŞ Terör Örgütü ’ne teslim etmesi anlaşılabilir bir durum değildi. Rusya ile İran başından beri Beşar Esat’a destek veriyorlardı. Rusya Ukrayna’ya başlatmış olduğu askeri hareketten dolayı Suriye’deki askerlerinin büyük bir bölümünü geri çekmişti ama geriye kalanlar ile Beşar Esat’ a destek olmaya devam edebilirdi ama Rusya gereken desteği sağlamadı. Bu durum Beşar Esat’ın savunmasız kalmasına neden oldu. Bu gelişme hiç kuşkusuz Suriye’nin bölünmesine giden adımı da hızlandırmış oldu. Türkiye’de ‘’Terörsüz Türkiye’’ süreci devam ederken Suriye’de terör örgütü HTŞ Suriye’ye egemen oldu. Oysaki, Suriye’ye Türkiye’nin desteklediği SMO adı verilen paralel Suriye Ordusu egemen olacaktı. Ancak evdeki hesap maalesef çarşıya uymayınca Suriye’ye İsrail’in de desteklediği HTŞ egemen oldu. Çünkü Suriye Beşar Esat ile bölünemezdi. Bu sebeple HTŞ’nin Suriye’ye egemen olmasına göz yumuldu.

Yine Yeniden İmralı Görüşmeleri:
İmralı Heyetinde bulunan Pervin Buldan ile Sırrı Süreyya Önder 2013 – 2015 yılları arası yapılan görüşmelerden sonra ilk İmralı görüşmesini 28 Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirdiler. İmralı Heyeti ikinci görüşmeyi 22 Ocak 2024 tarihinde gerçekleştirdi. İmralı Heyeti Öcalan ile yapmış olduğu görüşmeleri siyasi partileri ziyaret ederek bilgilendirdiler.

28 Aralık 2024 tarihinde başlayan İmralı görüşmelerinde Öcalan’dan beklenen silah bırakma ve fesih çağrısı 27 Şubat 2024 tarihinde İstanbul’daki Elite World Otel’de gerçekleştirilen ‘’Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’’ konulu toplantıda okundu. Çağrının Kürtçesini Ahmet Türk, Türkçesini de Pervin Buldan okudu.

Öcalan Silah Bırakma ve PKK’yı Feshetme Çağrısı :
“PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkârı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir. Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir.

Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır. Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür. Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.”

Abdullah Öcalan tarafından kaleme alındığı bilinen PKK’ya silah bırakma ve fesif çağrısının okunmasından sonra çağrının salt PKK’ya yönelik olduğu söylendi. Ancak Sırrı Süreyya Önder yapılan çağrının Suriye’de bulunan PYD’yi de kapsadığını açıkladı.

PKK Silah Bırakmaz
PKK Terör Örgütü yapılan çağrının ardından TSK sanki aciz durumdaymış gibi 1 Mart 2024 tarihi itibarıyla ateşkes ilan edildiğini açıkladı. Esasen aciz durumda olan PKK’nın ta kendisiydi. PKK’dan beklenen kongrenin bir an evvel toplanmasıyla silahların bırakıldığı ve örgütün feshedildiğinin açıklanmasıydı. KCK’nın sözde yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu da PKK’nın silah bırakmayacağını zaten imalı bir şekilde itiraf etti.

‘’Artık siyasi ve hukuki koşulların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar olmadan nasıl silahlı mücadele bırakılacak, bu kadar örgüt elemanı ya da örgüt üyesi nasıl bir sürece girecek? Herhalde böyle bir süreç başladığında herkes bulunduğu yerde kalıp ne olacağını beklemeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Bu bakımdan Apo’nun da dediği gibi, hukuki ve siyasi koşulların da tabii yerine getirilmesi gerekiyor”

PKK’nın silah bırakma ve fesih kararının alınacağı kongre ile ilgili Cemil Bayık şu açıklamayı yaptı.

“Herkes biliyor ki bu koşullarda kongrenin toplanması mümkün değildir ve tehlikelidir. Koşullar sağlanırsa, kongre toplanır ve o kararları alır. Hareket bunu zaten açık bir şekilde ilan etti. Eş başkanlık olarak biz de bunu ilan ettik. Herkes de bunu biliyor”

PKK’nın silah bırakmayacağı ve kendisini feshetmeyeceği Mustafa Karasu ve Cemil Bayık’ın açıklamalarından net bir şekilde belli oldu. Öcalan tarafından yapılan çağrının diğer bir muhatabı YPG ise Suriye Devleti ile yapmış olduğu bir anlaşma ile kendisini garanti altına aldı. Yani YPG Suriye Devletinin meşru bir ortağı oldu. Dolayısıyla YPG’ de Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu çağrının muhatabı olmaktan çıktı.

SDG İle Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşma
1- Tüm Suriyelilerin gelecekte haklarının güvence altına alınması, siyasi sürece katılımı ve devlet kurumlarının liyakat esasına göre inşası, dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın sağlanacaktır.
2- Kürt toplumu, Suriye devletinde asli bir topluluk olarak kabul edilecek ve vatandaşlık hakkı ile anayasal haklarının tümü güvence altına alınacaktır.
3- Suriye topraklarının tamamında ateşkes sağlanacaktır.
4- Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havalimanı, petrol ve gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devleti yönetimi altında entegre edilecektir.
5- Tüm Suriyeli mültecilerin ülkelerine, köylerine ve evlerine geri dönüşleri sağlanacak, güvenlikleri ve korunmaları Suriye devleti tarafından garanti edilecektir.
6- Suriye devletinin, Esad rejimi çetelerine ve ülkenin güvenliğini ve birliğini tehdit eden tüm unsurlara karşı mücadelesi desteklenecektir.
7- Bölünme çağrıları, nefret söylemleri ve Suriye toplumunun bileşenleri arasında fitne yaratma girişimleri reddedilecektir.
8- Yürütme komiteleri, anlaşmanın uygulanması için çalışacak ve bunun yıl sonunu aşmaması sağlanacaktır.

SDG’nin Suriye Arap Cumhuriyeti ile yapmış olduğu anlaşma ve PKK yöneticilerinin kongrenin toplanıp silah bırakma ve fesih konusunda yapmış olduğu açıklamalar Abdullah Öcalan’ın yapmış olduğu çağrıyı boşa çıkarmış bulunmaktadır. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK’nın silah bırakmasına ve feshine yönelik yapmış olduğu çağrılar da boşa çıkmış bulunmaktadır. Dolayısıyla ‘’ Terörsüz Türkiye’’ süreci de sona ermiş bulunmaktadır.

Cumhur İttifakında Süreçler Hiç Bitmez
Cumhuriyet Halk Partisi ile başlayan ‘’ Normalleşme Süreci’ ve DEM parti ile devam eden ‘’ Terörsüz Türkiye’ ’sürecinin asıl amacı Cumhur İttifakının olası bir erken seçimde oylarını koruması ve Cumhurbaşkanlığı seçimini garanti altına almasıydı. Dolayısıyla DEM Parti ile başlayan ‘’ Terörsüz Türkiye ‘’ süreci bir müddet daha devam edecek. Süreç eğer DEM Partililerin bölünmesine veya DEM ’in Cumhur İttifakı ile ortak hareket etmesine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünü açmasına evrilirse PKK’nın silah bırakmasına ve kendisini feshetmesine gerek kalmayacak. Yok eğer DEM Parti bu süreçte bölünmez ise ve Yeni Anayasa konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünün açılması konusuna geçmişte olduğu gibi yine destek vermez ise ‘’ Terörsüz Türkiye’’ süreci de tamamen bitmiş olacak. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrar seçilmesi için önünün açılması ile ilgili süreçler hiç bitmez. Ta ki gelecek seçimlere kadar. 18.03.2025

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Menu Title
    Thanks for sharing!
    Copy Link