KAZANAN ABD, KAYBEDEN İSVEÇ, FİNLANDİYA VE TÜRKİYE
Tarih, 13.05.2022. Cumhurbaşkanı Erdoğan cuma namazı çıkışı basın mensuplarına İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği hakkında açıklamada bulundu.
“Biz şu anda İsveç ve Finlandiya ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içerisinde değiliz. Çünkü daha önce Yunanistan’la ilgili NATO konusunda bir yanlış yaptılar bizden önceki yönetimler ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı NATO’yu da arkasına alarak takındığı tavrı biliyorsunuz. Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruz. Kaldı ki İskandinav ülkeleri ne yazık ki terör örgütlerinin adeta misafirhanesi gibi. PKK’sı, DHKP-C’si İsveç’te, Hollanda’da yuvalanmış durumdalar.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu bu açıklama hiç kuşkusuz doğruydu. Geriye kalan ise bu tavrı sonuna kadar taşıyabilmekti. Çünkü PKK terör örgütünün üyeleri NATO ülkesi olmaya hazırlanan bu iki ülkede ellerini kollarını sallaya sallaya geziyorlardı. Bu vesile ile bu iki ülkenin NATO ülkesi olmasını engelleme fırsatı doğmuştu. Böylelikle hem NATO’nun genişlemesi önlenebilecekti hem de ülkemize karşı yaptırım kararları alan ABD’ye bir ders verilebilecekti. Hatta ABD’nin Irak ve Suriye’de PKK terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmesi istenebilecekti. Ege adalarının silahlandırılmasından vazgeçilmesi istenebilecekti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması istenebilecekti. Ancak 29.06.2022 tarihinde Madrid’de düzenlenen NATO zirvesinde yapılan anlaşma ile bütün kozlarımız her zaman olduğu gibi yine boşa gitti.
Fransa ile Yunanistan bilindiği üzere daha evvel ülkemizin onayı ile tekrar NATO’nun askeri kanadına dönüş yapmışlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bu konunun önemine işaret etmişti. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan 13.05.2022 tarihinde İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya girmesine izin verilmeyeceğini açıkladıktan tam 48 gün sonra yani 29.06.2022 tarihinde Madrid’de toplanan NATO zirvesinde önceki açıklamasından çark etti. Yani kararlı tutumunu 48 gün sürdürebildi. Böylelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan Fransa ile Yunanistan’ın tekrar NATO üyesi olmaları konusunda yapılan hataları bir kez daha tekrarlamış oldu. Böylelikle ikinci bir yanlışı bizzat kendisi yapmış oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliğine yeşil ışık yakarken kendisine yakın basın da boş durmadı. Onlar da okuyucularına İsveç ile Finlandiya’nın NATO’ya alınması ile ilgili olarak verilen onayın mutabakat karşılığında yapılmış olmasını ‘’Türkiye istediğini aldı’’ manşeti ile duyurdular. Oysaki gerçek böyle değildir. Çünkü, İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği onaylandı ancak bu iki ülkenin PKK ve diğer terör örgütleri ile ilgili ülkemiz ile tam olarak iş birliği içinde olacaklarının garantisi alınmadı. En başta ABD’nin kendisi Irak ve Suriye’de bu terör örgütleri ile iş birliği içindedir. Hatta ABD bu terör örgütlerine ülkemizin bütün itirazlarına rağmen silah yardımı yapmaktadır. Hal ve durum böyle iken İsveç ile Finlandiya’nın ülkemizin hassasiyetine göre davranacaklarını beklemek hayalden başka bir şey değildir. Eğer ABD’nin kendisi bu konuda bir adım atarsa yani PKK, PYD terör örgütlerine silah vermeyi, Suriye ve Irak’ta bu örgütleri desteklemeyi bırakırsa İsveç ile Finlandiya’nın bu konuda bir adım atmaları beklenebilir. Ancak hal ve durum böyle değildir. ABD Irak’ta ve Suriye’de göstere göstere PKK ve PYD’ye açık bir şekilde silah yardımı yapıyor. Hatta ABD Suriye’de ele geçirdiği bölgelerin korumalığını bu terör örgütlerine yaptırıyor. Böyle bir ortamda yapılan mutabakatı ‘’ Türkiye istediğini aldı’’ şeklinde değerlendirmek hiç de doğru bir yaklaşım değildir. Yapılan mutabakatı ABD desteklemiş olsa bile bu mutabakatın hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü ABD geçmiş dönemde ülkemize birçok söz verdi ancak hiç birisini yerine getirmedi. Böyle bir ortamda İsveç ile Finlandiya’nın PKK, PYD, FETÖ gibi terör örgütleri konusunda ülkemiz ile tam bir iş birliği yapmalarını beklemek fazla iyimserlik olur. Oysaki, diplomaside iyimserliğe yer yoktur. Keza yapılan antlaşmada mutabakata uymayan taraf için herhangi bir yaptırım kararı alınmamış ise o antlaşmanın da hiçbir bir geçerliliği yoktur.
İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyesi olmaları için vermiş olduğumuz onay ile asıl istediğini alan ABD olmuştur. Çünkü ABD Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Rusya’nın kendisini toparlanmaya başlamasıyla birlikte bu ülkeyi çevreleme politikası gütmeye başladı. 1999 yılında Çekya, Macaristan ve Polonya üye oldular. 2004 yılında Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya, 2009 yılında Arnavutluk ve Hırvatistan üye oldular. 2017’de Karadağ ve 2020’de de Kuzey Makedonya üye oldular. Şimdi de İsveç ile Finlandiya üye olacaklar. Böylelikle ABD Rusya’yı çevrelemeye devam etmiş olacak. Bu sebeple İsveç ile Finlandiya’nın yapılan mutabakat ile NATO üyeliğine verilen onay aslında ABD’nin Rusya’yı çevreleme politikasına verilen onaydır.
ABD esasen Suriye ve Irak’ta beslediği terör örgütleri ile ülkemizi de çevrelemeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan İsveç ile Finlandiya’nın NATO ülkeleri olmasına verdiği onay ile hem Rusya’nın çevrelenmesine destek vermiş oluyor, hem de ABD’ye verdiği bu destek ile ülkemizin Suriye ve Irak üzerinden çevrelenmesine de dolaylı yönden destek vermiş oluyor. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan dolaylı yönlerden ülkesinin ABD tarafından çevrelenmesine de destek vermiş oluyor. Yapılan anlaşmayı bu açıdan değerlendirecek olursak Cumhurbaşkanı Erdoğan Joe Biden ile yeniden bir görüşme olanağı bulmuş olması ile kısa vadede bizzat kendisi kazanan olmuştur ancak ülkemiz kesin kaybedenler arasındadır.
İsveç ile Finlandiya’da NATO üyeliğini kazanmış olmaları ile birlikte kaybedenler kervanına katıldılar. Bugün bu ülkeler Rusya tehditi alında bulunmuş olsaydılar NATO’ya başvurmuş olmaları bir nebze de olsa anlaşılabilirdi. Ancak ortada böyle bir durum yok. Yani ortada fiili bir durum yokken durumdan vazife çıkartma durumu var. Bu sebeple mesele sadece NATO üyeliği ile korunma değildir. Mesele korunmamanın çok daha ötesindedir. Asıl mesele bu iki ülkenin Rusya’dan korunması değil, ileriki süreçte Ukrayna gibi Rusya’yı kışkırtma amacı olarak kullanılmak istenmesidir. Yoksa ABD sırf bu iki ülkeyi Rusya’dan korumak amacı ile NATO’ya almıyor. ABD bu hareketle Rusya’nın harekât alanını daha da daraltmış oluyor.
İsveç ile Finlandiya tarafsızlıklarını korumak maksadıyla bugüne kadar bağımsızlıklarını koruyabilmişlerdi. Ancak bugünden sonra işler değişecek. NATO üyeliği bu iki ülkeye sorumluluklar yükleyecek. En başından Rusya ile ikili ilişkilerini gözden geçirmeleri istenecek. Ticari antlaşmalarını Rusya yerine NATO ülkeleri ile yapmaları istenecek. Hatta yapacakları antlaşmalar daha pahalıya neden olsa bile Rusya ile ikili antlaşmalardan uzak durmaları istenecek. Böylelikle bugüne kadar bağımsızlıklarını korumuş olan bu ülkeler açısından yeni dönem başlayacak ve NATO üyeliği ile bağımsızlıklarını ABD’ye teslim etmiş olacaklar. Tabiri caiz ise durduk yerde başlarını derde soktular diyebiliriz.
Görünürde İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği için attıkları adımın gerekçesi Rusya’nın Ukrayna’ya yapmış olduğu askerî harekât oldu. Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya yapmış olduğu askerî harekâtı anlamadan Rusya tehlikesinden bahsetmek son derece yanlıştır. Rusya’nın bir sonraki hedefi İsveç ile Finlandiya değildir. Esasen Ukrayna Rusya ile imzalamış oldukları Minsk Antlaşmasına uysaydı bugün Rusya tarafından askeri harekata maruz kalmayacaktı. Ancak Ukrayna öteden beri ABD’nin Rusya’yı çevreleme politikasına hizmet etti. Komşusu Rusya ile ikili ilişkilerini geliştirmek yerine ülkesinde bulunan Rus kökenli vatandaşlarına uyguladığı baskılar ile Rusya’yı adete kışkırttı. Yani Rusya’nın askerî harekât yapmasını zorunlu kıldı.
Peki, Ukrayna ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekle ne kazandı? Ukrayna bu sorunun yanıtını verebilirse nasıl bir galeyana geldiğini çok iyi anlayabilir. Ancak bugün Ukrayna’nın başında ülkesinin çıkarları adına hizmet eden bir devlet başkanı değil, ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir komedyen var. Ve bu komedyen ABD ile Avrupalı ülkelerin kendisini yalnız bırakmış olmalarına rağmen halen daha bu ülkelerin çıkarları adına çalışmaya devam ediyor. Bir devlet başkanı her şeyden evvel ülkesinin çıkarlarını gözetmek zorundadır. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski en başından Rusya ile ikili ilişkileri geliştirmek ve sürdürmek istemiş olsaydı ülkesi bugün savaş ortamına maruz kalmamış olacaktı. Ancak Zelenski ülkesi yerine ABD’nin çıkarlarına hizmet etmeyi tercih etti. Çünkü ABD onu kendi çıkarlarına hizmet etmesi için destek vermişti. Şimdi o da bu görevi yerine getiriyor. Olan ise maalesef masum Ukrayna halkına oluyor.
İsveç ile Finlandiya’da bugün Ukrayna’nın başına gelenleri sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmiş olsaydılar NATO üyeliğinde ısrar etmezlerdi. Görünen o ki, bu ülkeler de yeni bir Ukrayna olma yolunda hızla ilerliyorlar. Hani önlenemez felaketler vardır ya, bugün İsveç ile Finlandiya’nın durumu da aynen böyledir. Bu süreci ise ancak bu iki ülkenin halkları durdurabilir. Yalnız halkların gidişatı durdurabilmeleri bazen demokrasi ile yönetilen ülkelerde bile geçerli olmayabiliyor. Çünkü halkların iradesi ancak ve ancak ülkeyi yönetecek liderleri seçmekle sınırlıdır. Esasen İsveç ile Finlandiya halkları liderlerini ülkelerini NATO’ya üye yapmaları için oy vermemişlerdi.
Tarih tekerrürden ibarettir. İsveç ile Finlandiya’da birer NATO ülkeleri olacaklar. Böylelikle ABD Rusya’yı çevrelemeye devam edecek. Ancak kazanan her zaman favori olan devlet olmaz. Eğer öyle olsaydı bugün dünyada bağımsızlıklarını kazanan devletler olmazdı. 05.07.2022