DOĞU AKDENİZ MESELESİ
Doğu Akdeniz meselesi, ülkemizin Akdeniz’de bulunan enerji kaynakları, Ege Denizi’nde bulunan adalar ve S-400 Füze Savunma Sistemi ile doğrudan ilgilidir. Bu konu aynı zamanda AKP iktidarının iktidara geldiği dönemlerden itibaren ihmal ettiği bir meseledir. Bu sebeple Yunanlılar dün Koyun Adası, Hurşit Adası, Fornoz Adası, Eşek Adası, Nergizcik Adası, Marathi Adası, Bulamaç Adası, Kalolimnoz Adası, Keçi Adası, Sakarcılar Adası, Koçbaba Adası, Ardıccık Adası ve Ardacık Adası’nı nasıl işgal etmişler ise bugün de ülkemizin Doğu Akdeniz’de sondaj yapmasını engellemeye çalışıyorlar. Tabi yanlarında birlikte hareket ettikleri İsrail ile Mısır’da var. Arkalarında da Avrupa Birliği var.
Doğu Akdeniz meselesinde bugün karşılaştığımız sorunların nedeni bugüne kadar uygulanan yanlış politikalardır. Eğer dün Yunanlılar tarafından işgal edilen Ege Adalarımıza zamanında tepki göstermiş olsaydık ve Yunanlıları bu adalardan çıkarmış olsaydık, hem Lozan Barış Antlaşmasına sahip çıkmış olacaktık, hem de bugün Yunanlıların Doğu Akdeniz konusunda bu derece ileri gitmelerini önlemiş olacaktık. Ancak AKP iktidarı maalesef bu konularda sessiz kalmayı tercih etti. Lozan Barış Antlaşması ile ülkemize bırakılan adalarımıza sahip çıkmadı.
AKP iktidarı Ege Adalarına sahip çıkmadığı gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne de sahip çıkmadı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurucusu Rauf Denktaş’ı da yalnız bıraktı. Rumlar bir adım atarsa biz iki adım atacaktık. Bu nedenle Annan Planına tam destek verdik. Yapılan oylama sonucunda Kıbrıs Türk tarafı Birleşik Kıbrıs Planına % 65 oranında evet derken, Rumlar % 75 oy oranıyla hayır dediler. Böylelikle Kıbrıs Barış Planı kabul edilmemiş oldu. Oylama sonrası Kıbrıs Rum Kesimi Avrupa Birliği üyeliğine kabul edildi. Kıbrıs Türk kesimi oylamaya sunulan plana evet oyu vermesine rağmen tanınmadı. Aksine birleşmeye ret oyu veren Rumlar ödüllendirildiler. Ülkemiz de bu plana destek vermesine rağmen Avrupa Birliği üyeliğine alınması için hiç bir adım atılmadı. Bu süreçte ülkemiz Rumların eskiden beri uyuşmaz tutumlarına rağmen atmış olduğu adımlara rağmen önemsenmedi. Böylelikle çözümsüzlüğe hangi tarafın neden olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Gelinen süreçte ülkemiz, Yunanistan, Mısır ve İsrail gibi Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmaları başlatınca Avrupa Birliği tarafından yaptırım kararı ile karşı karşıya kaldı. Yaptırım kararında fon kesintisi, üst düzey toplantılarının yapılmaması, Avrupa Bankası’nın ülkemize yönelik mali yardım şartlarını yeniden gözden geçirmesi gibi konular yer alıyor. Ekonomimizin daraldığı bugünlerde bu tür yatırımların ne kadar önemli olduğunu sanırım anlatmama gerek yok.
Bu süreçte yapılması gereken ise Avrupa Birliği ülkeleri ile mücadele etmenin tek yolu Avrasya seçeneğinin değerlendirilmesidir. Ekonominin kalbinin Avrasya da attığını artık sanırım bilmeyen yoktur. Özellikle Çin ve Hindistan Avrasya seçeneğinde büyük bir rol oynamaktadır. Bu sebeple Avrupa Birliği seçeneği yerine Avrasya seçeneğine dönülmelidir. Ekonomi anlamında dar bir boğazdan geçtiğimizi dünya alem biliyor. Bu durumu kimseden saklamaya da gerek yoktur. Ancak akılcı politikalarla yaşanan süreç düzelebilir.
Hiç bir zaman unutulmamalıdır ki, ekonomisi güçlü olmayan hiçbir devlet bulunduğu bölgede söz sahibi olamaz. Ekonomisi güçlü olan devlet aynı zamanda siyasi yönden de güçlü bir devlettir. Siyasi yönden güçlü olan devlet Doğu Akdeniz’de de söz sahibi olur.23.07.2019