CEMAAT’I BİTİRME PLANI
Taraf Gazetesi dünkü sayısında Mehmet Baransu imzası ile 25 Ağustos 2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararını yayımladı. Milli Güvenlik Kurulu’nun 481 sayılı bu kararında, irtica ile ilgili bir karar alınmış. Yani Nurculuk faaliyetlerine karşı önlem alınması konusunda anlaşmaya varılmış. Bana göre bu kararın, öteden beri Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlardan pek farklı bir yanı yok. Daha da doğrusu Türk Ordusunun ele geçirilmeden önce düzenlenen Milli Güvenlik Kurulu Kararlarından herhangi bir farkı yok. Çünkü bu dönemlerde irtica ile ilgili etkin önlemler alınıyordu. O dönemlerde iktidara gelen sol hükümetler de bu kararları uyguluyordu. Ancak sağ iktidarların bu karaları uyguladıkları tartışılır. Yani Cemaat, sağ iktidarlar tarafından her zaman korunup kollandı. Dolayısıyla her seçim dönemlerinde de Cemaat, bu sağ iktidarları destekledi. Böylece Gülen Cemaati de bugünlere, hep bu sağ iktidarlar sayesinde geldi. Şu anda günümüz iktidarı olan AKP’yi de iktidara, Gülen Cemaati ile ABD getirdi. Yani AKP kısacası, Gülen ABD ürünüdür.
Taraf Gazetesinin manşete taşımış olduğu 25 Ağustos 2004 Tarihli Milli Güvenlik Kurulu Kararı da aslında öyle büyütülecek bir olay değil. O dönemlerin benzer konulu diğer Milli Güvenlik Kurulu Kararlarına da bakılacak olursa, yine o kararlarda da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün ve dönemin bakanlarının imzaları vardır. Biraz önce söylediğim gibi o dönemlerde Başbakan, Türk Ordusunu henüz ele geçiremediği için Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında askerlerden çekinirdi. Askerlerin bu toplantılarda gündeme getirdikleri konulara katılmasa da imzalamak zorunda kalırdı. Ancak burada üzerinde durulması gereken konu Başbakan’ın bu toplantılarda irticai eylemlere katılan subayların ordudan uzaklaştırılması kararlarına imza atarken, aynı zamanda da şerh koymasıydı. Yanılmıyorsam bu kararda serf yok. İşte bu yüzden 481 sayılı Milli Güvenlik Kurulu Kararında üzerinde durulması gereken asıl konu budur. İrticai eylemlere katılan subayların ordudan ihraç edilmesi kararlarına şerf koyan Başbakan bu karara neden şerf koymamıştır? Bu durum insana acaba sorularını akla getiriyor. Acaba Başbakan ta o sıralarda da şimdi olduğu gibi Gülen Cemaatini bitirme kararında mıydı? İşte bana göre bütün mesele burada.
Şimdi hükümet kanadından gelen açıklamalara baktığımız zaman hiç kimse bu karara şerh koyduk demiyor. Ya ne diyorlar? Bu kararlar uygulanmadı diyorlar. Bu kararlar hükümete tavsiye niteliğindedir diyorlar. Elbette Milli Güvenlik Kurulu Kararlarının yaptırıcı bir niteliği yok. Tabi ki öteden beri bu kararlar tavsiye niteliğindedir. Bu kararların uygulaması hükümetlerin takdirindedir. Dolayısıyla bu karar muhtemelen uygulanmaya konulmamıştır. Ancak Mehmet Baransu’nun bu kararı haberleştirmesi, Başbakan’ın bu karara pek itiraz etmediği izlenimini uyandırıyor.
Kararın altında imzası bulunan dönemin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin o toplantı da olmadığı için kararda imzasının da olmadığını söyleyerek yırtıyor. Yine dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek de diğer imzacılar gibi kendisinin de imza koyduğunu yani tek suçlunun kendisi olmadığını ima eden açıklamada bulundu. Öte yandan ‘’kızlı erkekli’’ konusunda Başbakan ile görüş ayrılığına düşen Bülent Arınç’ da, imzacıları aklamaya gayret sarf etti. Görünüşe bakılırsa hükümet kanadının imzacıları bu konuda bir suçluluk hissi içinde oldukları belli oluyor. Bu durumda Başbakan, kendi iktidarına karşı olanları, hükümeti yıkma suçlaması ile Balyoz ve Ergenekon Davalarının içine atarken şimdi kendisi de Gülen Cemaati’ni bitirme planının içinde yer almış olmuyor mu? Yani Başbakan bir Atasözümüze göre, kendi bindiği dalı kesmiş olmuyor mu? 29.11.2013
SAİT BALCI