BU TAYYİP ERDOĞAN DEĞİŞMEZ
‘’Bu Tayyip Erdoğan değişmez’’. Değerli okurlar, bu sözler memleketin Başbakan’ı Erdoğan’a ait. Başbakan bu sözleri partisinin meclis grubunda söyledi. Başbakan’ın değişime uğramayacağını daha önce yazmış olduğum bir yazıda da değinmiştim. Yani Başbakan’ı Başbakan yapan karakter de buydu zaten. AKP’nin iktidara getirildiği dönemde böyle bir kişiliğe ihtiyaç vardı. Bu kişilik ABD tarafından keşfedildi ve AKP’nin başına getirildi. O dönemlerde hatırlayacaksınız ABD’ Irak’a girmek istiyordu. Ancak Türk Hükümeti ve Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’a, ülkemiz toprakları üzerinden geçilmesine müsaade etmemişti. Dönemin ANASOL D Hükümeti ABD’ye yeşil ışık yakmayınca Derin Devlet devreye girmiş ve iktidarda bulunan hükümet istifaya zorlanmıştı. Eski Başbakan ve dönemin iktidar partilerinin büyük ortağı olan Demokratik Sol Parti Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit çalışamaz hale getirilmişti. Koalisyon Hükümetinin küçük ortağı olan Milliyetçi Hareket Partisi genel Başkanı Devlet Bahçeli, Bülent Ecevit’in tüm ısrarlarına rağmen hodri meydan demişti. Devlet Bahçeli’nin bu çıkışı ile birlikte koalisyon ortakları ülkeyi seçime götürdüler. Seçimlerden bir Amerikan Projesi olan AKP tek başına iktidar olacak milletvekili sayısına ulaşarak 1.AKP Hükümetini kurmuştu. Koalisyon partileri ise baraj altında kalarak meydanı bir nevi AKP iktidarına bırakmışlardı. İşte AKP böyle bir ortamda iktidarı ele geçirdi. O gündür bu gündür de Avrupalı dostlarını ileri demokrasi vaadi ile kandırarak iktidarını bugünlere dek taşıdı.
Başbakan’ın inatçı kişiliği, Irak’ın işgali sırasında da devam etti. O dönemlerde Irak’ın işgali için Cumhuriyet Halk Partisi, ABD Askerlerine Ülkemizden geçiş iznini vermemişti. Bu karardan sonra ABD Irak’ın işgalinin kendi olanakları dâhilinde çözmek zorunda kalmıştı. Bu dönemde gerek ABD’ye, gerek Başbakan’a yakın olan kimseler devreye girerek Başbakan’ın devreden çıkarılmasını önlemişlerdi. İşte o tarihten bu yana Başbakan hemen hemen hiçbir zaman ABD’nin kontrolünden çıkmadı. ABD bölgede hangi projeleri devreye sokmuşsa Başbakan hiç tereddütsüz yerine getirdi. Büyük Ortadoğu Projesi de bu kapsam içindedir. Arap Baharlarının Irak’tan sonra Tunus’a, Mısır’a ve Libya’ya gelmesinde Başbakan Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı sıfatı ile önemli roller üstlendi. ABD açısından Arap Baharlarının yaşandığı ülkelerde demokrasinin gelip gelmediği pek önemli değildi. Çünkü bu ülkelerde iktidara sahip olan Devlet Başkanlarının iktidardan inmesi yeterliydi. Çünkü Amerikan Ekonomisini canlandıracak adımların atılmış olması elbette demokrasiden daha önemliydi. Yaşanan Arap Baharları sayesinde Amerikan silah sanayisi canlandı. Elde ne kadar atık silah varsa bu ülkelere satıldı. Yer üstü ve yer altı zenginliklere el konuldu. Yani tam anlamıyla Arap Bahalarının yaşandığı ülkelerin ekonomisi vahşi kapitalizm ile emildi. O zamanlarda ve şimdi hiç bir ülke bu ülkelere gelen demokrasiyi irdeleme gereği bile duymadı. Çünkü onlar emellerine ulaşmıştı.
Geldiğimiz noktada Arap Baharlarının arkasında bulunan bu güç şimdi Gezi Parkı ve Taksim direnişleri için Başbakan’ı uyarıyorlar. Sanki kendileri demokrasiden yanaymışlar gibi Başbakan’a, demokratik protesto gösterilerine saygı göstermesini tavsiye ediyorlar. Amerikan Emperyalizmin bu uyarılarını Başbakan’ın dikkate alıp almayacağı ayrı bir konu, süper güçlerin ülkemize demokrasinin gelmesini istemeleri ayrı bir konudur. Eğer Amerikan Emperyalizmi, gerçekten ülkemizde demokrasinin egemen olmasını istemiş olsaydı Ergenekon, Balyoz gibi, yurtseverleri, aydınları, akademisyenleri, yazarları ve askerleri hedef alan tertipler asla uygulanmazdı. Ancak şimdi geldiğimiz noktada Asya Pasifik ülkelerinin konumu Ortadoğu Ülkelerine oranla daha büyük önem kazanmış olduğu için Başbakan’ı devre dışı bırakıyorlar. Başbakan’ın Suriye’de Baas rejiminin düşürülmesine yönelik verilen görevi yerine getirememesinden dolayı şimdi Ortadoğu Eş Başkanı sıfatı ile devreden çıkarılmasının adımları atılmaktadır. ABD bu yüzden Taksim’e ve Gezi parkına sahip çıkan tutumu ile yine kendi çıkarlarını gütmektedir. The Ekonomist Dergisinin kapağında Başbakan’a diktatör damgası vurmaları da bu yüzdendir. Taksim’e ve Gezi Parkına sahip çıkan halkın demokrasi istekleri ile ABD’nin demokrasi istekleri bu yüzden farklıdır. Bu durumda Başbakan’da iki arada bir derede kalmış durumdadır. Başbakan, bu durumda bir taraftan halkın demokrasi isteklerini karşılamaya yönelik bir tavır sergilemesi ve ABD’den gelen meydanların sesine kulak verilmesi yönündeki tavsiyelerini dikkate alması kendi söylemi ile de mümkün görünmemektedir. Çünkü Atlantik ötesi bugüne kadar Başbakan’dan bu yünde talep te bulunmamıştır. Şimdi ABD Emperyalizmin çıkarları gereği meydanların sesine kulak verilmesi yönündeki talepleri Başbakan’ın karşılaması artık zordur. Bugüne kadar ülkeyi tek başına idare eden karizmanın bundan böyle demokrasi adına geri adım atması da mümkün değildir. Başbakanı’nın kendi yapmış olduğu açıklamalarda bu durumu açık ve net biçimde doğrulamaktadır.14.06.2013
SAİT BALCI