BAYKAL’IN KASETİ
CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal CNN Türk’te katıldığı bir programda İsmail Saymaz’ın sorusu üzerine kaset skandalıyla ilgili ”Bu işi çözmek istiyorsanız, Başbakan’a ve Kılıçdaroğlu’na sorun’’ dedi. Kılıçdaroğlu bir gün sonra Habertürk ekranlarına çıktı ve Baykal kaseti ile ilgili olarak, ‘’Kaseti izlediğini gördüm. Kendisine o kaseti izletenler Erdoğan’ı kayıt altına alıyor. Kaseti Erdoğan’a gönderenlerin ‘paralel yapı’ olduğuna inanmıyorum. O dönem Başbakan’dı. Bir Başbakan’a o görüntüleri izlemek yakışır mı? Erdoğan tarafından ‘kaseti bulun’ talimatı MİT’e verilmedi. Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde yapılmıştır. Baykal kaseti ile ilgili bir kumpas var ve bu doğru. Sayın Baykal’da kaseti kimin servis ettiğini biliyor. Biri bana bu kaseti izletse derhal onu görevden alırdım.’’ dedi. Sonrası malum. Ankara Cumhuriyet Savcılığı Baykal’ın ve Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları üzerine soruşturma başlattı. Savcılık bu anlamda da Kılıçdaroğlu’nu tanık sıfatıyla ifadeye çağırdı. Ancak Kılıçdaroğlu bu davete gitmeyeceğini söyledi.
Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım. Mesele zaten Kılıçdaroğlu’nun şimdi ifade vermeye gitmesi değil. Kılıçdaroğlu ifade vermek isteseydi bunu daha önce yapmalıydı. Bu konuya daha sonra geleceğim. Şimdi asıl mesele Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi, Baykal kasetini izledikten sonra bu kaseti kendine izlettirenler hakkında gereğinin yapıp yapmadığıdır. Bir Başbakan’ın görevi Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı’na bir kumpas kurulmuşsa bu kumpasın ortaya çıkarılmasını sağlamaktır. Devlet adamlığı da bunu gerektirir. Eğer siz bugün Paralel Yapı diye şikâyet ettiğiniz Gülen Cemaatine karşı mücadele ediyorsanız, Baykal’a kumpası kuranları da ortaya çıkarmanız gerekir. Geçmiş dönemde MHP’ye kaset kumpasını kuranlar kimlerse, Baykal’a kumpası kuranlar da onlardır. Peki, siz bu konuda herhangi bir adım attınız mı? Elbette hayır. Bir Cumhurbaşkanının görevi Kılıçdaroğlu’nu ifade vermeye davet etmek değildir. Baykal’a kurulan kumpasın ortaya çıkarılmasını sağlamaktır. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelir. Ha sizin böyle bir derdiniz yoksa Cemaat ile mücadele ettiğinize de kimse inanmaz. Zaten Cemaat 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması kapsamında bakan çocuklarını da içine alan bir operasyon düzenlememiş olsaydı şimdi Cemaate karşı bir operasyon da yoktu. Öyle değil mi? Bu meselenin birinci boyutuydu.
Meselenin ikinci boyutu ise Kılıçdaroğlu ile ilgilidir. Kılıçdaroğlu Baykal kasetini izlediğini söyledi mi? Evet söyledi. Aynı zamanda Kılıçdaroğlu Baykal kasetini Erdoğan’ın izlerken çekilmiş resmini de gördüğünü söyledi mi? Evet söyledi. Peki, o zaman Kılıçdaroğlu’na bu kaseti kimler izlettirdi? Kılıçdaroğlu kaseti genel başkan olduktan sonra mı izledi, yoksa genel başkan olmadan önce mi izledi? Aslında meselenin can alıcı noktası burasıdır. Bu konu ile daha sonra bir yazı daha yazacağım. Şimdilik devam edelim. Kılıçdaroğlu bu konuda bir açıklama yaptı mı? Hayır. Peki, Kılıçdaroğlu kaseti kendisine izlettirenlerin kim olduğunu söyledi mi? Yine hayır. Kılıçdaroğlu Erdoğan için ‘’bir Başbakan’a o görüntüleri izlemek yakışır mı? ‘’ diye soruyor. Ben de buradan Kılıçdaroğlu’na o görüntüleri izlemek size yakıştı mı diye sormak isterim. Bir Ana Muhalefet liderine geçmiş dönemde genel başkan olmuş bir partilinin kasetini izlemek yakışmaz. Kılıçdaroğlu devamla Baykal kendi kasetini kimlerin servis ettiğini biliyor, diyor. Baykal’ın bu açıklamayı teyit ettiğini duymadım. Belki Baykal Kılıçdaroğlu’nu doğrulamıştır. Bilemiyorum. Ancak ortada bir gerçek var. O da Kılıçdaroğlu’nun Baykal’ın kasetini izlediğidir. Bana göre meselenin özü de budur. Baykal’ın kendi kasetini kimlerin servis ettiğini biliyor olması, Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Kasetin ortaya çıkmasından sonra Baykal artık Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı değildir. Ancak Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıdır. Dolayısıyla Erdoğan Baykal’ın kasetini kendine izlettirenler hakkında nasıl Cumhuriyet Savcılığına bildirmesi gerekiyorsa, Kılıçdaroğlu’nun da kendisine bu kaseti getireni derhal Cumhuriyet Savcılığına bildirmesi gerekirdi. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olan bir insana bu yakışırdı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olan bir insan kendi partisinin bir önceki genel başkanına yapılan kumpası saklamak yakışmaz. Baykal herhalde Kılıçdaroğlu’na, ‘’kaseti izlettirenleri kamuoyuna açıklama’’ diye bir ricada bulunmamıştır. Bu olayın bir de tersini düşünelim. Bu sefer Kılıçdaroğlu’na bir kumpas yapılmış olduğunu farz edelim. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nu partinin üst kademelerine taşıyan Baykal’ın tavrı ne olurdu? Meseleye bir de bu açıdan bakmak lazım. 13.05.2016