ADALETİ DAĞITTILAR
Senaryo hep aynı, değişen bir şey yok. Ağır Ceza Mahkemesinin dağıttığı adaletin aynısını Yargıtay’da dağıttı. Demek ki kararlar önceden verilmiş. Demek ki kararlar siyasi imiş. Önce kararlar veriliyor sonra mahkeme yapılıyor ve en sonunda da verilmiş olan kararlar açıklanıyor. Davaya ilişkin toplanan delillerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığına ise bakan eden yok. Memleketin Başbakan’ının bile bağımsız ve tarafsız yargıya güvenmediği bir yerde Türk Ordusunun subaylarına adaletin tecelli etmesi zaten beklenemezdi. Eğer Başbakan yargıya güvenmiş olsaydı Mit Müsteşarlarını yargının elinden Meclisten çıkarmış olduğu özel yasa ile çekip almazdı. Yargıdan kaçan Mit Müsteşarlarının arkasında koskoca bir Başbakan var. Peki, Türk Ordusunun emekli ve muvazzaf subaylarının arkasında kim var? Genel Kurmay Başkanlığı’nın olmadığı kesin. Çünkü Yargıtay’da Balyoz Davasının kararlarının açıklandığı saatlerde Genel Kurmay Başkanı bir cami ziyaretinde imiş. Yorumu sizlere bırakıyorum. Ancak şu bilinmelidir ki; Türk Ordusu sahipsiz değildir. Türk Ordusunun arkasında da Türk Milleti vardır.
Hiç kuşkusuz Balyoz Davası son yılların en önemli siyasi davaları arasına girmiştir. Bu dava ile birlikte siyasi iktidarın askeri darbelere bakış açısı da netleşmiştir. Yani siyasi iktidara göre darbe yapmak suç değildir. Başbakan zaten iktidarını 12 Eylül Askeri Darbesine borçludur. Çünkü seçim barajı sistemi 12 Eylül Askeri Darbesinin ürünüdür. Böyle bir ortamında 12 Eylül Askeri Darbesinden hesap elbette sorulmaz. Ancak laik cumhuriyeti korumak ve kollamak darbeye teşebbüs sayılır. İrtica konusunda hükümeti uyarmak darbeye teşebbüs sayılır. Dış düşmanlara karşı alınacak önlemleri içeren seminerler düzenlemek darbeye teşebbüs sayılır. Seminer CD’lerine sonradan darbeyi çağrıştıracak birkaç ilave yaptınız mı alın işte size okkalı bir darbe girişimi. CD’lere sonradan bilinmeyen kişilerce eklenen bilgilerin ispatlanmış olması bile davanın seyrini değiştirmiyor. Yargılanan sanıkların dinlenilmesini istediği tanıklar dinlenmiyor. Yani davaların kararı önceden belirlendiği için aslında bana göre mahkeme yapmaya da gerek yok. Savcılık makamı ne ceza talep etmişse aynısı hiç vakit kaybetmeden uygulanmış olsa zamandan da tasarruf edilebilir. Böylelikle en azından Balyoz sanıkları, boşuna adalet beklentisi içinde olmazlardı. Yani dava sonucunda en azından hayal kırıklığına uğramazlardı.
Yazık. Türk Ordusunun emekli ve muvazzaf subaylarının onurları ile bu kadar oynanmaz ki. Eğer ABD’nin Irak saldırısı sırasında Irak sınırı bugün Suriye sınırımız gibi yolgeçen hanına dönüşmediyse bunu bugün bu komutanlara borçluyuz. Eğer bugün o komutanlar görevde olmuş olsalardı Suriye sınırında El Kaide terör örgütünün militanları cirit atıyor olamazlardı. Teröristler daha önce kapanmış olan Ceylanpınar ve Cilve gözü sınır kapılarının açılması için Başbakan’a şantaj yapamazlardı. Ancak neylersiniz bazen rahatlık işte böyle huzuru kaçırıyor. Ülkenin güvenliği bazılarını rahatsız ediyor. İllaki ülke teröristler tarafından cirit atılacak yer olacak ya o yüzden. Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinde PKK, Güney Doğu Anadolu bölgesinde ise El Kaide teröristleri cirit atıyor. Bunları gören ise yok. Ancak ülkeyi bu teröristlere peş keş çektirmek istemeyen Türk Ordusuna ise terörist muamelesi yapılıyor. Bu nasıl bir adalet, bu nasıl bir hukuktur?
Başbakan bu davanın sanıklarından olan Ergin Saygun’u daha önce hastanede ziyaret etmişti. Bu ziyaret kimine göre Ergin Saygun’un ceza almayacağına dair bir işaretti. Öyle ya koskoca Başbakan durduk yerde darbe davasından yargılanmakta olan bir subayı neden ziyaret etsin? Bu hareketle Başbakan bir yerde Ergin Saygun’a sahip çıkmıştı. Peki, şimdi Ergin Saygun’un cezasının onanması karşısında Başbakan ne düşünüyordur acaba? Başbakan bu hareketle Ergin Saygun’u hangi sıfatı ziyaret etmiş oluyor? Ergin Saygun’u suçsuzluğuna inanarak ziyaret etti ise şimdi adaletin tecellisi karşısında çuvallamış durumdadır. Yok, eğer darbeci olduğunu bile bile ziyaret etti ise Başbakan’da darbeci olmamış mıdır? Bir ihtimal daha var ama onu düşünmek dahi istemiyorum. 11.10.2013
SAİT BALCI