ABD’DEN AKP’YE ABA ALTINDAN SOPA
Bugünlerde ABD, AKP’ye aba altından sopa göstermeye başladı. Bunun belirtileri ise Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı İnsan Hakları Raporundan anlaşılıyor. Bugüne kadar iktidarda bulunan siyasi iktidara bu denli fazla yüklenmeyen ABD, şimdiye değin ülkemizde sürmekte olan ileri demokrasi uygulamalarını ara sıra uyarmakla yetinmişti. Örneğin gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin, milletvekillerin Ergenekon ve Balyoz Davasından dolayı uzun tutukluk süreleri ile ilgili itirazlarda bulunmuştu. Şimdi geldiğimiz noktada ise ileri demokrasimiz çok ilerlemiş olacak ki ABD yine müdahale etme gereği hissetmiş. ABD belki de ileriki günlerde çok fazla ilerleyen demokrasiyi kontrol altında tutamayacağını düşünerek vakit henüz erken iken müdahale etmek istemiş olabilir. Bu uyarıları Başbakan’ın dikkate alıp almayacağını ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ülkemiz hakkında hazırladığı’’ İnsan Hakları Raporu’’na göz attığımız zaman sürmekte olan siyasi davalar hakkında yapılan yorumların gerçekleri tam anlamıyla yansıttığını söyleyebiliriz. Söz konusu raporda adalete etkili bir şekilde erişilememesi başlığı altında devlete yönelik terörizm ve diğer tehditlerle ilgili geniş kapsamlı yasalara değinilmiş ve bunlarla ilgili davalarda yeterince şeffaf olunmadığı adalet sisteminin siyasallaştığı değerlendirilmesinde bulunulmuş. Ayrıca raporda keyfi tutuklamaların olduğu, ön duruşma öncesinde uzun tutukluluk sürelerinin görüldüğü, davaların uzadığı belirtilerek, hâkimlerle savcılar arasında yakın bağlantının, uygunsuzluk ve taraflılık görüntüsü çizdiği öne sürülmüş. Hükümetin ifade özgürlüğüne müdahalesine ilişkin başlıkta ise ceza kanunu ve terörle mücadele yasasının, basın ve internet özgürlüğünü kısıtlayan maddelerini muhafaza ettiği, çoğu, terörle mücadele yasası çerçevesinde veya yasadışı örgütle bağlantıları olduğu gerekçesiyle suçlanan çok sayıda gazetecinin cezaevinde olduğu iddia edilmiş. Gazetecilerin, akademisyenlerin, yazarların ve kişilerin haklarında soruşturma ya da dava açılması korkusuyla devleti veya hükümeti eleştirmekten çekinmesi sonucu oto sansürün yaygın olduğuna yer verilmiş. Bu rapor hiç kuşkusuz ülkemizde sürmekte olan ileri demokrasiyi gayet çok iyi tanımlamaktadır. Ancak bu raporda ileri demokrasi ile ilgili yapılan tespitlerin siyasi iktidarı ne derece ikna ettiği tartışılır. Rapordan ABD’nin ülkemizde hüküm sürmekte olan ileri demokrasiden hoşnut olmadığı açıkça vurgulanmış. Ancak ABD her ne kadar ülkemizdeki demokrasiden hoşlanmasa da öbür taraftan Büyük Orta Doğu Projesinin devam etmesi adına mevcut uygulanmakta olan demokrasiye de göz yummaktadır. Büyük Orta Doğu Projesinin ülkemiz ayağının uygulanabilirliği de zaten bu demokrasiye bağlıdır. ABD bu durumu da pekâlâ iyi bilmektedir. Ancak öbür taraftan da yine de ABD, siyasi iktidara aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmemektedir.
ABD’nin siyasi iktidarı kontrol altında tutma gayretleri İsrail politikasında da devam ediyor. Başbakan bilindiği üzere İsrail’in sözde Mavi Marmara saldırısından dolayı özür dilemesinin ardından Gazze’yi mayıs ayında ziyaret edeceğini açıklamıştı. Başbakan bu ziyaretin ardından da ABD’ye gidecekti. Ancak şimdi Başbakan’ın ziyareti ile ilgili değişiklik söz konusu oldu. Geçenlerde ülkemizde bir dizi temaslarda bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, üstü kapalı olarak Başbakan’ın Gazze ziyaretini ertelemesini istedi. Durumdan anlaşıldığına göre İsrail, Başbakan’ın Gazze’yi ziyaret etmesini istemiyor. Bu durum açık ve seçik net bir şekilde belli oluyor. Yani bu ne anlama geliyor? Hiç kuşkusuz İsrail ABD’nin isteği ile ülkemizden özür diliyor. İsrail öbür taraftan da Başbakan’ı Gazze’ye sokmuyor. Bu durum aslında akıllarda farklı soruları akla getirmiyor değil. Madem İsrail geçmişte Filistinlilere giden yardım gemisine yapılan saldırıdan dolayı pişman olmuş ise şimdi Başbakan’ı neden Gazze’ye sokmuyor? Geçmişte yapılmış olan saldırıdan dolayı pişman olan bir ülke şimdi saldırının hedefi olan ülkenin Başbakan’ı nı neden Gazze’ye sokmak istemez? Burada açıkça belli oluyor ki İsrail, suçunu kabullenerek özür dilememiştir. ABD’nin ileri karakolu olan İsrail, Suriye politikaları gereği özür dilemiştir. Suriye politikasında Başbakan’ın Arap Dünyası üzerinde itibar sağlaması adına özür dilemiştir. Dilenen özürden sonra gündeme gelen tazminatların da durumu meçhuldür. Başbakan’ı Gazze’ye sokmayan İsrail’in tazminat konusu ile ilgili her ne kadar bir heyet göndermişse de bu konuda ne kadar samimi olduğu tartışılır.
Burada yanıtlanması gereken soru ise gelinen nokta itibarıyla John Kerry’nin Gazze’ye gitme demesine rağmen Başbakan Gazze’ye gidebilecek midir? Yani Başbakan ABD’ye rağmen Gazze’ye gidebilecek midir? İşte bütün mesele de buradadır. Başbakan ya sürdürmüş olduğu siyaseti tehlikeye atarak Gazze’ye gidecektir ya da Gazze ziyaretini unutup Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olduğunu hatırlayarak ABD’nin çıkarları adına Gazze ziyaretini askıya alacaktır. Ta ki İsrail ile ABD’den izin çıkana kadar. Başbakan sizce hangi yolu seçer dersiniz? 24.04.2013
SAİT BALCI