ABD İLE GÜLEN’İN ORTAK DARBE GİRİŞİMİ
ABD ile Gülen Terör Örgütü’nün 15 Temmuz Cuma günü hükümete yaptığı darbe girişimini anlayabilmek için yakın geçmişe dönmemiz gerekiyor. Demek istediğim sorunu Balyoz ve Ergenekon Davalarının Soruşturma sürecinde aramamız gerekiyor. Fethullah Gülen Terör Örgütünün geçmişi elbette yakın tarih ile sınırlı değil. Fethullah Gülen’i anlayabilmek için 1970’li yıllara gitmek gerekir. ABD ile olan yakın ortaklığı da 1990’lı yıllara dayanır. 15 Temmuz Darbe girişiminin oluşumu ise AKP’nin iktidara geldiği dönemden itibaren başlıyor. Finali ise Ergenekon ve Balyoz Davası sürecine rastlıyor.
15 Temmuz Gülen Darbe Girişiminin nedenini ilk adı ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ olan ve sonradan ‘’Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’’ olarak değiştirilen bir ABD patentli projede aramak gerekir. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi’nin amacı, Irak, İran, Suriye ve ülkemizin Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu Bölgelerinden koparılacak toprak parçalarının birleşimi ile Büyük Kürdistan’ı oluşturmaktır. Bu projenin Irak ayağı olan ‘’Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’’ oluşmuştur. Bugün bu projenin Suriye ayağı olan PYD’nin ele geçirdiği yerlerdeki kantonların birleşme aşaması devam etmektedir. Bu projenin ülkemiz ayağı ise Açılım Süreci ile daha önce hayata geçirilmeye çalışıldı. Ancak Erdoğan bu proje hayata geçmeden evvel Başkanlık hayallerini gerçekleştirmek istiyordu. Çünkü Erdoğan bu projenin Eş Başkanı olmasına rağmen ortaklarına güvenemiyordu. Yani Erdoğan başta ABD olmak üzere HDP ile Gülen Cemaatinin Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçmesinden sonra kendisinin çöpe atılacağını gördü. Bu yüzden Erdoğan Başkanlık hayallerini MHP’den alacağı milliyetçi oylara bağladı. Milliyetçi oyları almanın tek yolu ise PKK Terör Örgütü ile mücadele etmekten geçiyordu. Erdoğan’ın Açılım Masasını devirmesinin tek nedeni de buydu. Sonuçta evdeki hesap çarşıya uydu ve PKK Terör Örgütü ile başlayan mücadele süreci Erdoğan’a 1 Kasım seçim zaferini getirdi.
ABD ile Gülen Cemaati Erdoğan’ın 1 Kasım seçimleri kazanmaması için ellerinden geleni yaptılar ama başaramadılar. Bu durumda ortada tek seçenek kalmıştı. O da Erdoğan’ı darbe ile indirmekten başka bir şey değildi. Böylelikle Açılım Süreci de kaldığı yerden yeniden başlayabilecekti. Büyük Ortadoğu Projesinin haritasını çizen ABD’li Emekli Albay Ralph Peters FOX News’a yaptığı açıklama da bakın ne diyor;
‘’Bu darbe Türkiye’nin otoriter bir İslami rejimi olmasını önlemek için son şans’’
ABD’li yazar Michaiel Rubin bir düşünce kuruluşu olan Foreign Policy’de yayınlanan makalesinde, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun daha da kötüleştiğini ve Erdoğan’ın ülkeyi uçurumun kenarına sürüklediğini yazmış. Erdoğan’ın her geçen gün tek adamlığa doğru gittiği konusunda elbette hemfikiriz. Erdoğan’ın ülkeyi yönetemez hale geldiğini biz de biliyoruz. Toplumu kutuplaştırdığı da bilinmeyen bir şey değil. Yaşam koşullarının bu iktidar döneminde daha da zorlaştığını sanıyorum söylememe hiç gerek yok. Demokrasinin işlemez hale getirildiği de bilinen bir olgu. Hukuk konusuna hiç girmeyeyim, yoksa içinden hiç çıkamam. Ülkemizde yaşanmakta olan bu olumsuz gelişmeler aslında ABD’yi hiç rahatsız etmez. Çünkü ABD’nin geleceği gelişememiş ülkelere bağlıdır. Hukuk siteminin olmadığı ülkelere bağlıdır. Demokrasinin işlemediği ülkelere bağlıdır. Bu bakımdan Michaiel Rubin’in tek derdi ülkemizdeki yaşam koşulları değil, iktidarın eskiden olduğu gibi tekrar Açılım Masasına oturtulmasıdır. Büyük Ortadoğu projesinin ülkemiz ayağının devam ettirilmesidir. Yoksa ne Rubin, ne de Peters ülkemizin gelişmesi adına asla kalemlerini oynatmazlar.
Buradan tekrar başa döneyim. Eğer dün Balyoz Davasından dolayı Türk Silahlı Kuvvetlerinin Atatürkçü askerleri ABD, Gülen ve Erdoğan işbirliği ile ordudan atılmamış olsaydılar, bugün Fethullah Gülen Terör Örgütüne bağlı askerler darbe yapmaya teşebbüs edemezlerdi. Türk Silahlı Kuvvetlere Atatürkçü askerlerin yerine Fethullahçı askerler doldurulmamış olsaydı, dün Rus Uçağı da düşürülmemiş olacaktı. Suriye’de bulunan cihatçı teröristlere tırlar dolusu silah da gönderilemezdi. Suriye sınırımız yolgeçen hanına da dönmezdi. Ülkemizin bu hale gelmesinden birinci derecede sorumlu ABD ile birlikte Cemaat ise ikinci derecede sorumlu da Erdoğan’ın ta kendisidir. Şimdi Erdoğan ülkenin bu hale gelmesinden sanki kendisi sorumlu değilmiş gibi darbe girişimine karşı Emniyet Güçlerinin müdahalesi ile kahraman ayaklarına yatıyor. Cephe de savaş kazanmış gibi de itibar görüyor.
Evet, bugün ülkemizde Cemaat ve ABD destekli bir darbe girişimi yapıldı. Bu darbe girişimini geçmişte ‘’Ne istediler de yapmadık’’ dedikleri Gülen Cemaatinin Türk Silahlı Kuvvetlerinin içindeki yapılanması ile Erdoğan’ın da Eş Başkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesinin Büyük Eş Başkanı ABD yaptı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Gülen Terör Örgütünden temizlenmesi gerektiği bugüne kadar söylenmedi mi? Bu örgütün ülkeye zarar verdiği söylenmedi mi? 28 Şubat bunlar yüzünden yapılmadı mı? Şimdi bütün bu uyarılardan sonra insana Türk Silahlı Kuvvetlerin içindeki yapılanma için neden bugüne harekete geçmedin diye sorarlar. Ülkeyi yönetemez hale geldiysen neden istifa etmedin diye sorarlar. Şimdi bu sorulara yanıt verecek halin var mı kardeşim? Yok ise şimdi demokrasi kahramanlığı yapmanın da âlemi yok. Milleti galeyana getirerek sokağa dökmenin de âlemi yok. Ne yapacaksan da, demokrasi ve hukuk kuralları içinde yapacaksın. Bir daha da asla ülkenin bölünmez bütünlüğünden, laik Cumhuriyetin ilkelerinden ve Atatürk’ün ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ ilkesinden ayrılmayacaksın! 18.07.2016