4 + 4 + 4 = DİNDAR NESİL
Dindar Nesil’in ilk adımlarına, türban’ın üniversitelerde serbest bırakılması ile başlanmıştı. Peki, bu sürece nasıl gelindi? Yıllarca Üniversitelerde türban gösterileri yapıldı. Radikal İslamcı basın ve medya bu gösterileri ön plana çıkararak sanki halkın gündeminin türbandan ibaret olduğunu işlediler. Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin koalisyon hükümeti döneminde Milletvekili olan Merve Kavakçı hanımefendi Meclis de türban yasağını delmek için mücadele etti. Fakat dönemin Başbakan’ı Bülent Ecevit’in Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı tarihi konuşmasının ardından Merve Kavakçı oturduğu meclis sıralarında daha fazla kalamadan Türkiye büyük Millet Meclisi’ni terk etti. Bu dönemlerde laik Cumhuriyet tüm alanlarda savunuldu. Gerçi Başbakan Bülent Ecevit o dönemler Fethullah Gülen okullarına övgüler diziyordu ama öte yandan da türbana ve laik Cumhuriyete karşı bilinçli olarak düzenlenen saldırılar karşısında ulusal bir duruş sergiledi. Keza Üniversiteler de aynı duyarlıkla türbana ve irticai faaliyetlere karşı laik Cumhuriyeti sonuna kadar savundular. Yine bu dönemde şimdilerde terörist örgüt kurmakla suçlanan Türk Ordusu da Cumhuriyetin bekçileri arasında yerini aldı.
ABD’nin desteğiyle AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte öteden beri savuna geldiğimiz ulusal çıkarlarımız ve Cumhuriyetimizin kazanımları sekteye uğramaya başladı. Bilinçli olarak her alanda otomatikman ulusal çıkarlar terk edilerek ABD’nin insifiyatinde bir yörüngeye oturtulduk. Cumhuriyetin kazanımları tek tek elden çıkarıldı. Üniversitelere AKP yandaşlarından olan rektörler atandı. Üniversitelerde ciddi bir şekilde kadrolaşmalar yaşandı. Türban, Cumhuriyet resepsiyonlarına bile girdi. Böylelikle türbanın kamusal alanlara girmesine izin verilerek geçmişin bir nevi intikamı alındı.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunda bir değişiklik yapılarak Kuran Kurslarına yaş sınırlaması getiren düzenleme yürürlükten kaldırıldı. Ülkenin gündeminin yoğun olduğu günlere denk getirilen bu düzenlemeler hiç kimsenin fazla tepkisini çekmeden bir oldubittiye getirildi. Bu organize işler pek tabi ki halkın gerçek gündemini oluşturmadığı için fazla tepki çekmedi. Bu düzenlemeler seçimlerin ardından veya seçimler yaklaşmadan yapılarak gündemde fazla yer etmemesi sağlanarak toplumun dikkatinden bilinçli olarak kaçırıldı. Siyasi İktidar, bu düzenleme ile Kuran Kurslarındaki yaş sınırlamasını da ortadan kaldırarak daha küçük yaşlarda çocukları ele geçirmenin önünü açmış oldu.
Siyasi İktidarın ‘’Dindar Gençlik’’ adına yürürlüğe soktuğu bir başka uygulama ise katsayı değişikliği oldu. Siyasi İktidarın bağımsız yargıyı ele geçirmeden evvel yaptığı her keyfi düzenleme Danıştay’dan geri dönüyordu. En son HSYK’nın ve yargının yapısının değiştirilmesi ile birlikte Danıştay’da bu pastadan nasibini aldı. Yargının ele geçirilmesi ile birlikte yargı bağımsızlığı da ortadan kalkmış oldu. Tüm erkler yürütmenin kontrolüne geçmiş oldu. Bugün Fransa’da da yargı iktidarın kontrolünde olmuş olsaydı belki de ‘’Ermeni soykırımını inkâr etmenin suç ‘’sayıldığı yasa Fransız Anayasa Mahkemesinde de aynen kabul edilecekti. Fakat Fransa da yargı bağımsızlığı olduğu için ilgili yasa Anayasa Mahkemesinden geri dönmüştür. Bizim Ülkede ise daha düne kadar siyasi iktidarın Anayasaya aykırı olan düzenlemeleri Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Başbakan ise bizim Anayasa Mahkemesinin kararlarına ateş püskürürken şimdi Fransız Anayasa Mahkemesinin Ermeni Soykırımı ile ilgili yasayı iptal etmesinden memnun kaldığını söylüyor. Bu yaman çelişki açık açık Başbakan’ı ele veriyor. Fransız Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı alkışlayan Başbakan, öbür taraftan da bizim Anayasa Mahkemesi verdiği kararlara söylemedik laf bırakmıyor. Yani Fransa Anayasa Mahkemesi bağımsız olacak ama bizim Anayasa Mahkemesi yürütmeye bağlı olacak. Aynı çelişkileri yargının bağımsızlığını yitirmeden önce Danıştay kararlarında da yaşadık. Türban ile ilgili kararlar karşısında Başbakan yargının yeniden yapılandırılmasından önce Danıştay’ı da yerden yere vurmuştu.
Dindar Gençlik adına siyasi iktidarın son uygulaması da şimdilerde yasalaşma yolunda. Bu yasa komisyonda görüşülürken siyasi iktidar birden bire frenleri boşalmış tren gibi yasa tasarısının maddelerinin görüşüldüğü sırada muhalefet partilerine söz ve oy hakkı vermeden ilgili maddeleri okuyarak hızla komisyondan geçirdi. Tabi bu maddelerin bu şekilde komisyondan geçmesi meclis içtüzüğüne aykırı olduğunun biliniyor. Muhalefet partileri Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisinin komisyon üyeleri haklı olarak bu yasanın komisyondan bu şekilde geçmesine itiraz ettiler. İlgili maddelerin komisyonda tekrar görüşülmesini talep ettiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek, muhalefet partilerinin komisyondan geçen yasanın tekrar komisyona sevk edilmesi ile ilgili isteklerini ret ederek bir daha AKP’nin Meclis Başkanı olduğunu kanıtladı. Belki kendisi de ilgili yasanın maddelerinin bir oldubitti ile kabul edilmesinin doğru olmadığını biliyor, amma velâkin öte taraftan yürütmenin inisiyatifinden çıkamadığı anlaşılıyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek böylelikle bir kez daha Meclisin itibarını koruyamamış olmaktadır.
Siyasi İktidarın bu yasa değişiklikleri ile ‘’Dindar Nesil’i ‘’ planlamakta olduğu apaçık belli oluyor. 4 + 4 + 4 adlı eğitim yasasının bu amaç için yasallaşacağı gayet açık ve net bir şekilde anlaşılmaktadır.Bu eğitim sisteminin uygulamaya geçmesi ile birlikte sekiz yıllık kesintisiz eğitim sistemine de veda etmiş olacağız.Cumhuriyetin kazanımlarından biri olan sekiz yıllık kesintisiz eğitim sistemine, çocuklarımızın gelecekleri açısından eğitimcilerin, yurttaşların ve sivil toplum örgütlerinin sahip çıkması gerekiyor. Meclis’te de grubu bulunan muhalefet partileri de siyasi iktidarın dayatma ile kabul ettirmek istediği yasaya karşı bilinçli bir şekilde mücadele etmeleri gerekiyor.26.03.2012
SAİT BALCI