Academıa

SURİYE’NİN AKIBETİ İRAN VE TÜRKİYE’Yİ ETKİLER

HTŞ’nin yönettiği Suriye Arap Cumhuriyeti ile SDG ABD’nin koordinesinde 10.03.2025 tarihinde bir anlaşma imzalamışlardı. Kuşkusuz bu anlaşma Suriye’nin SDG’yi meşrulaştırma ve yasal hale getirme çabasıydı. Böylelikle bu anlaşma ile YPG’nin Türk Silahlı Kuvvetlerinin hedefi olmasından uzaklaştırıldı. Aynı zamanda bu anlaşma YPG’nin Terörsüz Türkiye süreci kapsamında Abdullah Öcalan’ın örgütüne yapmış olduğu silah bırakma çağrısının dışında kalmasını sağladı. Diğer taraftan bu anlaşma aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Suriye’yi parçalama hedefi güdüyor. Çünkü bu proje kapsamında parçalanma sırası Suriye’ye gelmişti. Ancak Beşar Esat Suriye Devlet Başkanı olarak görevinin başında kaldığı sürede proje ilerleyemiyordu. HTŞ’nin Suriye’ye egemen olmasıyla beraber bu engel de aşıldı. Ve Suriye resmen bölünüyor.

Evet, Suriye resmen bölünüyor ama maalesef bu gerçeği henüz göremeyen devletler var. Bu devletlerden birisi de maalesef Türkiye’dir. AKP iktidarı halen daha Suriye’ye hâkim olduğunu gelişmeleri kontrol altında tuttuğunu düşünüyor. Suriye’yi kontrol altında tutan ise İsrail ile ABD’dir. ABD şimdi Suriye’ye hâkim olan HTŞ ‘ye Suriye’yi kendi elleri ile böldürüyor. Türkiye her ne kadar Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etse de YPG silah bırakmadığı sürece Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsedilemez. Esasen SDG’nin Suriye Arap Cumhuriyeti ile bir anlaşma imzalamış olması YPG’nin özerk bir yapıya dönüşmeye başladığının bir göstergesidir.

Beşar Esat iktidarda iken her ne kadar Suriye’nin tamamına hâkim olamamış ve barışı sağlayamamış ise de Büyük Ortadoğu Projesi’nin önünde bulunan en büyük engeldi. Büyük Ortadoğu Projesi onun varlığında ilerleyemiyordu. Çünkü Beşar Esat Suriye’nin hem seçilmiş bir Cumhurbaşkanı idi hem de İran ile Rusya’dan destek alıyordu. Bu sebeple Suriye’yi bu şartlarlar altında parçalamak mümkün olamamıştı. ABD açısından sıkıntı da zaten buydu. HTŞ’nin Beşar Esat iktidarını iktidardan devirmesi Suriye’nin parçalanmasının önünü açmış oldu.

Türkiye Suriye’de Etkisizleşecek
Suriye Milli Ordusu Türkiye’nin de desteği ile 22.02.2015- 23.02.2015 tarihleri arasında Şah Fırat Harekâtını, 24.08.2016 – 29.03.2017 tarihleri arasında Fırat Kalkanı Harekâtını, 08.10.2017 – 27.02.2020 tarihleri arasında İdlib Harekâtını, 20.01.2018 – 24.03.2018 Zeytin Dalı Harekâtını, 09.10.2019 – 18.10.2019 tarihleri arasında Barış Pınarı Harekatını, 27.02.2020 – 05.03.2020 tarihleri arasında Bahar Kalkanı Harekatını düzenleyerek Suriye’de Kobani, Halep, Cerablus, El- Bab, Tel Abyad, İdlib, Afrin ve Resulayn bölgelerini kontrol altına almıştı. Son HTŞ operasyonu sırasında da Tel Rıfat ve Menbiç’i kontrol altına almıştı. Böylelikle Türkiye YPG Terör Örgütüne karşı güney sınırında bir ilerleme kaydetmişti.

Suriye Arap Cumhuriyeti SDG ile bir anlaşma imzalayınca durumlar değişti. Türkiye Beşar Esat iktidarda iken YPG terör örgütüne karşı doğrudan caydırıcı operasyonlar yapabiliyordu. SDG Suriye Arap Cumhuriyeti ile anlaşınca Türkiye’nin Suriye’den gelecek tehditlere karşı muhatabı artık Suriye Arap Cumhuriyeti oldu. Böylelikle YPG Türkiye’nin operasyonlarına karşı kendini güven altına almış oldu. YPG bundan böyle her ne kadar Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bir parçası olarak görünse de eski misyonunu aynen devam ettirecek.

Türkiye Beşar Esat iktidarının devrilmesi adına HTŞ’ye büyük bir destek vermişti. Bu sebeple Suriye Arap Cumhuriyeti’nin geçici Başkanı Ahmet eş-Şara Türkiye’nin de çıkarlarını gözetmek istemesi beklenen bir durumdur. Ancak Ahmet eş-Şara İsrail ile ABD’nin çıkarlarını gözetmeden iktidarda kalamaz. İsrail ile ABD’nin çıkarları ise Türkiye’nin çıkarları ile örtüşmez.

ABD ile İsrail’in Suriye’de bulunmasının ana sebebi ise Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulanmasıdır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin asıl amacı, Irak, Suriye, İran ve Türkiye’nin bölünmesi ve bu ülkelerden koparılacak toprak parçaları ile Büyük Kürdistan’ın kurulmasıdır. Büyük Kürdistan’ın kurulmasıyla birlikte İsrail’in güven altına alınmasıdır. Aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’daki zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmasıdır.

Türkiye’nin Suriye’de bulunmasının asıl nedeni ise YPG Terör Örgütüne karşı güney sınırlarının güven altına alınmasıdır. Türkiye’nin ikinci amacı ise İsrail ile ABD Suriye’yi bölerlerken bu ülkede söz sahibi olmaktır. Türkiye’nin Suriye’de söz sahibi olmak istemesi ise İsrail ile ABD’nin işine gelmez. Çünkü bu ülkeler Türkiye’yi de bölmek istediklerinden Suriye’de ortak olmak istemezler. Suriye’nin enerji kaynaklarını Türkiye ile paylaşmak istemezler. ABD ile İsrail’in Türkiye’yi bölmek istemeleri bile başlı başına Türkiye ile Suriye’de ortak olmalarının önünde bulunan en büyük engeldir.

Türkiye Suriye’de söz sahibi olmak istiyorsa Suriye Milli Ordusu ile Suriye’de varlığını devam ettirmek zorundadır. Bu durumda iki seçenek vardır. Bunlardan birisi Suriye Millî Ordusu ya SDG gibi Suriye Arap Cumhuriyeti ile bir güvenlik anlaşması imzalayacak ya da Suriye’de varlığını devam ettirme yönünde tek taraflı bir irade ortaya koymak zorundadır. Türkiye Suriye Arap Cumhuriyeti’ne güvenerek bugüne kadar yapmış olduğu askeri harekatlar neticesinde elinde bulundurduğu bölgelerden çekilirse ve SMO silah bırakarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ordusuna katılırsa Türkiye kaybeder. Çünkü Suriye Arap Cumhuriyeti’nin geçici devlet başkanı Ahmet eş – Şara’nın üzerinde Türkiye’den çok İsrail ile ABD egemendir. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’den çekildiği anda ve SMO’nun silah bırakarak Suriye Milli Ordusuna katıldığı anda Türkiye kaybeder.

Türkiye bulunduğu coğrafyada ABD ile İsrail kadar küresel bir güç değildir. Türkiye küresel bir güç olmadığı için ABD gibi her istediği yere asker çıkarma ve bulundurma gibi bir siyasi bir gücüde olamaz. Bugüne kadar Suriye’ye düzenlediği askeri hareketleri YPG Terör Örgütü’nün tehditlerine karşı Rusya ile İran’ın izin vermesi ile yapmıştı. Esasen 20.10.1998 tarihinde PKK Terör Örgütü’nün tehditlerine karşı Suriye Arap Cumhuriyeti ile Adana Mutabakatını imzalamıştı. Bugün ise Suriye’de tehdit olan YPG Suriye Arap Cumhuriyeti’nin yasal bir ortağı haline geldi. Yani YPG kendisini feshetmedi. Şartsız koşulsuz Suriye Arap Cumhuriyeti’nin Ordusuna katılmadı. 10.03.2025 tarihinde imzalamış olduğu anlaşma ile Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bir ortağı haline geldi.

Suriye Arap Cumhuriyeti YPG’yi her ne kadar kontrol altında tutmak suretiyle Türkiye’nin endişelerini gözetmeye çalışsa da bu konuda başarılı olamaz. Çünkü YPG kendi başına bir terör örgütü değildir. YPG’nin arkasında İsrail ile ABD var. Dolayısıyla Suriye Arap Cumhuriyeti SDG ile imzalamış olduğu anlaşmaya rağmen YPG’yi kontrol altında tutamaz. Suriye Arap Cumhuriyeti YPG dahil Suriye’nin tamamını kontrol altına almış olsaydı Türkiye’nin hiçbir endişesi olmazdı. Ancak bugün böyle bir durumdan söz edilemez. YPG’nin arkasında İsrail ile ABD olduğu sürece Ahmet eş – Şara YPG’ye söz geçiremez. Türkiye’nin güvenlik endişelerini gideremez.

Suriye’de bugün Beşar Esat olsaydı Türk Ordusu’nun Suriye’deki varlığı meşru olmaya devam edecekti. Dahası Rusya’nın ve İran’ın kontrolünde bulunan Beşar Esat ile anlaşmak daha kolay olurdu. Adana Mutabakatı çerçevesi içinde YPG’ye karşı her zaman askerî harekât düzenlenebilirdi. Ancak bugün böyle bir olasılık ortadan kalktı. Suriye’de asker bulundurmak ve YPG’ye karşı askeri hareket düzenlemek bundan böyle ABD’nin iznine bağlı olacak. Esasen ABD Türk Ordusuna Suriye’ye askerî harekât izni vermemişti. Türkiye Rusya ve İran’ın oluru ile bu ülkede bulunan YPG tehdidine karşı askeri hareketleri düzenleyebilmişti. Suriye’ye HTŞ lideri Ahmet eş -Şara tam olarak egemen olabilmiş olsaydı Suriye’de yine söz hakkı olabilirdi. Ancak bugün artık böyle bir seçenek yok. Türkiye kendi elleri ile Suriye’yi ABD’ye teslim etti.

SDG Anlaşması YPG’yi Özerk Bir Yapıya Dönüştürüyor
Egemen bir devlet içerisinde barındırdığı bir yapı ile anlaşma yapmaz. Barındırdığı yapıların haklarını gözetebilir. Hizmet anlamında aksayan tarafları tamir edebilir. Eşit yurttaş statüsü sergileyebilir. Kültürel hakları gözetebilir. Ancak elinde silah olan mevcut bir yapıyı silahsızlandırmadan bir anlaşma imzalamaz. Silahlı bir örgüt ile silah bırakmadan bir anlaşma yapmak o örgütün varlığını kabul etmek anlamına gelir. O örgütün yasal hale gelmesini kabul etmek anlamına gelir. Bugün Suriye Arap Cumhuriyeti SDG ile yapmış olduğu anlaşma bu kategoridedir.

SDG İle Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Yapılan Anlaşma
1- Tüm Suriyelilerin gelecekte haklarının güvence altına alınması, siyasi sürece katılımı ve devlet kurumlarının liyakat esasına göre inşası, dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın sağlanacaktır.
2- Kürt toplumu, Suriye devletinde asli bir topluluk olarak kabul edilecek ve vatandaşlık hakkı ile anayasal haklarının tümü güvence altına alınacaktır.
3- Suriye topraklarının tamamında ateşkes sağlanacaktır.
4- Kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askeri kurumlar, sınır kapıları, havalimanı, petrol ve gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devleti yönetimi altında entegre edilecektir.
5- Tüm Suriyeli mültecilerin ülkelerine, köylerine ve evlerine geri dönüşleri sağlanacak, güvenlikleri ve korunmaları Suriye devleti tarafından garanti edilecektir.
6- Suriye devletinin, Esad rejimi çetelerine ve ülkenin güvenliğini ve birliğini tehdit eden tüm unsurlara karşı mücadelesi desteklenecektir.
7- Bölünme çağrıları, nefret söylemleri ve Suriye toplumunun bileşenleri arasında fitne yaratma girişimleri reddedilecektir.
8- Yürütme komiteleri, anlaşmanın uygulanması için çalışacak ve bunun yıl sonunu aşmaması sağlanacaktır.

Özerkliğini ilan eden bir yapı bağlı bulunduğu devletin yasalarını kabul etmez. Bu duruma gösterilecek en basit örnek Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’dir. Bugün bu yönetimin arkasında da ABD vardır. ABD’nin olduğu yerde yasa olmaz. Bu sebeple Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Irak Devletinden kopuk kendi başına bir devlet statüsü çiziyor. Bu yönetim Irak devletine rağmen kaçak petrol çıkarıyor. Irak Devleti’ne vermesi gereken payı vermiyor. Arkasında ABD olduğu sürece bu tutumunu da sürdürecek. YPG’de yarından sonra Suriye’de aynı tavrı sergileyecek.

ABD dün Beşar Esat döneminde işgal ettiği bölgelerde kaçak petrol çıkarıyordu. ABD bugün de geçici devlet başkanı Ahmet eş – Şara’ya rağmen kaçak petrol çıkarmaya devam ediyor. YPG özerk bir yapıya dönüşürse Suriye’nin petrolünü yasal yollardan sömürmeye devam edecek. YPG’de ABD’nin bekçiliğini yapmaya devam edecek. Daha açıkçası ABD ile YPG Suriye Arap Cumhuriyeti’ni mali anlamda arkadan vuruyorlar. Suriye Arap Cumhuriyeti geçici devlet başkanı Ahmet eş – Şara kaçak petrol çıkışını engelleyemediği sürece Irak gibi ekonomik anlamda kalkınması mümkün olamaz.

Suriye Arap Cumhuriyeti ülkesinde barındırdığı terör yapılarını bastıramadığı sürece egemen bir devlet olamaz. Dahası ABD’yi ülkesinden çıkaramadığı sürece terör yapılarını sindiremez. Dolayısıyla Suriye’nin gidişatı maalesef Irak’tan farklı olmayacak. Suriye Arap Cumhuriyeti’ bu gidişatın sonunda YPG’nin özerkliğini aksi yönde bir gelişme olmazsa öyle ya da böyle kabul etmek zorunda kalacak. Irak, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’ni nasıl kabul etmek zorunda kalmış ise Suriye Arap Cumhuriyeti ’de YPG’nin özerkliğini kabul etmek zorunda kalacak. Bu durum Suriye Arap Cumhuriyeti’nin de resmen parçalanması anlamına gelir.

Suriye’deki Gelişmeler İran’ı Etkileyecek
ABD’nin Ortadoğu’daki nihai hedefi bölgenin enerji zenginliklerine el koymak İsrail’in güvenliğini sağlamak için Büyük Kürdistan’ı kurmaktır. Bu hedefin adı Büyük Ortadoğu Projesi’dir. Yoksa ABD bugüne kadar Ortadoğu ülkelerini demokrasi getirmek için işgal etmedi. Irak’a sözde demokrasi boşuna gelmedi. Suriye’ye de benzer demokrasi bu sebeple getiriliyor. Yarından sonra İran’a da benzer demokrasi getirmeye çalışacaklar.

İran’a demokrasi getirme denemesi daha evvel 16.09.2022 tarihinde denenmişti ancak başarılı olunamadı. İran uzun süren protesto gösterilerini bastırarak rejim değişikliğini engelledi. Ancak tehlike İran için henüz geçmiş değil. Suriye’nin tamamen parçalanıp bölünmesiyle beraber sıra İran’a da gelecek. İsrail zaten öteden beri İran’ı hedef almaya devam ediyordu. Hamas’ı etkisizleştirmeye çalışırken aslında İran’ı da etkisizleştirmeye çalışıyordu.

Beşar Esat’ın bölgede en büyük destekçisi Rusya idi. Ancak Rusya Ukrayna’ya düzenlemiş olduğu askeri hareketten dolayı son zamanlarda Suriye’ye yeterli oranda destek verememişti. Hatta askerlerinin büyük bir çoğunluğunu bu ülkeden Ukrayna’ya kaydırmak zorunda kalmıştı. Öte yandan İran da İsrail’e karşı Hamas’a destek vermeye yoğunlaşmıştı. Dolayısıyla Beşar Esat bu süreçte desteksiz kaldı. HTŞ’nin 28.11.2024 tarihinde başlatmış olduğu isyanı da engelleyemedi. Rusya ile İran’ın son hamleleri de işe yaramadı. Rusya Ukrayna ile, İran’da İsrail ile mücadele ederken Suriye’yi kaybettiler. Suriye’nin kaybı Rusya için çok hayati değildi ama İran için hayati önem taşıyordu. Böylelikle İran İsrail’i Filistin’de geriletemediği gibi Suriye’yi de kaybetmiş oldu.

İran İçin Sarı Öküz Suriye İdi
İran açısından özellikle Suriye büyük önem taşıyordu. Beşar Esat’ın varlığı İsrail ile mücadelede önemliydi. Ancak Suriye elinin altından kaydı gitti. Üstüne üstlük İsrail’i Filistin’den de geriletilemedi. Dolayısıyla bundan sonraki süreç İran için çok zorlu geçecek. Bir taraftan İsrail’e karşı Hamas’a destek vermeye devam ederken diğer taraftan da ABD’ye karşı mücadele edecek. Hiç kuşkusuz Suriye’nin tamamına egemen olan ABD İran’ı daha fazla kuşatacak.

İran için tehlike salt ABD ve İsrail’de değil hiç kuşkusuz. İran bundan sonra kendi ülkesinde yeniden alevlenmesi muhtemel olan turuncu devrimler ile de mücadele etmek zorunda kalacak. Çünkü kıvılcım 2022 yılında çakmıştı. Çakan kıvılcımı uzun bir mücadeleden sonra etkisizleştirmişti ama tam olarak söndürememişti. Batı yanlısı İranlılar şartlar olgunlaştığı anda yeniden protesto gösterilerine başlayacaklar. Bu sebeple Suriye’nin tam olarak parçalanması batı yanlısı İranlılara ilham veriyor.

İranlıların demokrasi özlemi elbette meşrudur. Ancak bu demokrasi özlemi İran’ın parçalanmasına ve zengin enerji yataklarının ABD’nin eline geçmesine neden olmamalıdır. İran’ın Suriye gibi talan edilmesine neden olmamalıdır. İranlılar devrim yapacaksa ABD ve batılılardan destek almadan yapmalıdırlar. Çünkü ABD ve batılılardan gelecek desteklerin mutlaka bir karşılığı olur. Bugünün şartlarında bu karşılık İran’ın mali yönden çökmesine ve parçalanmasına neden olur. Ancak ne yazık ki demokrasiye susamış İranlıların bu gerçeklerin farkında değiller.

Türkiye İçin Sarı Öküz İran’dır
Sıra Irak’a geldi. Irak talan edildi ve enerji yataklarına el konuldu. Sıra Suriye’ye geldi. Enerji yataklarına ABD halen hazırda el koymuş durumdaydı. Sıra parçalanmasına geldi. O da aksi yönde büyük bir gelişme olmaz ise gerçekleşmek için sırada bekliyor. Süreç aynı şekilde devam ederse İran’ın da başına gelecekler de Irak ve Suriye’den farklı olmayacak.

İran için bir ihtimal daha var. O da Rusya’nın İran’ı satmamasıdır. Rusya esasen geçmişte Irak’ı da satmıştı. Irak’ı satarken henüz kendisini tam olarak toplayamamıştı. Bugün ise Ukrayna’ya yapmış olduğu askerî harekât dolayısıyla Suriye’yi satmak zorunda kaldı. Rusya yarından sonra benzer sebepler ile İran’ı da satmak zorunda kalırsa sıra Türkiye’ye gelecek. Bu sebeple tehlike çanları Türkiye için de çalıyor. Dolayısıyla bölgede yaşanan gelişmeler en başından Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Ancak Türkiye’yi yöneten siyasi iktidar olup bitenleri maalesef analiz edemiyor. Irak’ın ve Suriye’nin düşüşünün ne anlama geldiğini kavrayamıyor.

İran’ın ve Türkiye’nin güvenliği ancak ve ancak bölge ülkelerinin ortaya kayacakları güç birliği ile sağlanır. Ancak Türkiye Suriye’nin düşüşünde bizzat rol oynadı. Eğer Türkiye’de bir iktidar değişikliği olmaz ise mevcut siyasi iktidarın İran’ın düşüşünde de aynı rolü oynayacağı aşikardır. Bu rol maalesef Türkiye’nin kendi düşüşüne de neden olabilir. 07.04.2025

https://www.academia.edu/128675087/SURIYE_NIN_AKIBETI_IRAN_VE_TURKIYE_YI_ETKILER

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Menu Title
    Thanks for sharing!
    Copy Link