HAMAS, İSRAİL’İN GAZZE’Yİ İŞGAL ETME ARACIDIR
Hamas’ın İsrail’e yönelik düzenlediği 7 Ekim El Aksa Operasyonu İsrail’in Gazze’yi işgal etme bahanesi oldu. Bu operasyondan İsraillilerin haberi yoktu ancak operasyonu başından itibaren takip eden MOSSAD ile Netanyahu’nun elbette haberi vardı. Bu sebeple İsrail bir gün Netanyahu’yu Hamas’ın düzenlediği saldırılara karşı bir önlem almadığı için yargılayacak. İsrailliler bugünün koşullarında Netanyahu’nun Hamas saldırılarına karşı kendilerini koruduğunu sanıyorlar. Oysaki Netanyahu Filistin’i tam olarak işgal edebilmek için daha birçok İsraillinin Hamas saldırısına maruz kalmasına göz yumacak.
Esasen Netanyahu’nun Gazze’yi işgal etmek için bir bahaneye ihtiyacı vardı. Çünkü kısa süreli çatışmalar Gazze’yi işgal etme bahanesi vermiyordu. ABD Irak’ı işgal etmek için İkiz kulelere yapılan saldırılara göz yummak zorunda kalmıştı. Bunun sonucu olarak da 2.974 vatandaşı yaşamını kaybetmişti. Netanyahu’nun da Gazze’yi işgal etmek için böyle bir saldırıya maruz kalmaya ihtiyacı vardı. Yoksa Gazze’nin işgalini meşrulaştırmak mümkün olmazdı. ABD ne yapıyorsa İsrail’de onu yapıyor.
İsrail Sertlik Yanlısı Filistin Yapısını Sever
İsrail öteden beri Filistinli gruplar üzerinde sertlik yanlısı bir politika sürdürüyor. Çünkü yumuşak bir politika İsrail’ e Filistin topraklarını işgal etme bahanesi sunmaz. Dahası yumuşak politika İsrail- Filistin barışına hizmet eder. Ancak geçmişte olduğu gibi bugün de İsrail’i yönetenlerin barışa ihtiyacı yoktur. İsraillilerin ve Filistinlilerin gerçek bir barışa ihtiyaçları vardır ama İsrail’i yöneten Netanyahu hükümetinin ve Hamas yönetiminin gerçek bir barışa ihtiyacı yoktur. Çünkü Filistin’in tamamına İsrail’de sahip olmak istiyor Hamas’ta sahip olmak istiyor. Ancak ne yazık ki ortada iki tane Filistin yok. Sadece ikiye ayrılmış bir tane Filistin var. O Filistin’in de Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından 1947 tarihinde benimsediği bir paylaşma planı var.
Filistinlilerin topraklarını İsrailliler ile paylaşmak istememelerini bir nebzede olsa anlamak mümkündür ama İsraillilerin sonradan göç ettikleri Filistin topraklarının tamamına sahip olmak istemelerini anlamak güçtür. Esasen bu topraklar Filistinlilerin de değildi. Bu topraklar Osmanlı İmparatorluğu’na aitti. Araplar İngilizler ile iş birliği yaparak Osmanlı İmparatorluğu’nu arkadan vurarak bu toprakların tamamına sahip olacaklarını zannettiler. Ancak İngilizlerin gizli gündemi vardı. İngilizler bir taraftan Araplarla görüşürken diğer taraftan da Yahudilerle görüşüyorlardı. Dolayısıyla Araplar nasıl Osmanlı İmparatorluğu’nu arkadan vurmuşlar ise İngilizler de Arapları arkadan vurdular. Eğer Araplar Osmanlı İmparatorluğu’nu arkadan vurmamış olsaydılar belki bugün bu topraklarda İsrailliler olmayacaktı. Bu sebeple Araplar Filistin’in tamamına sahip olmak isterlerken bu toprakları bir anda Yahudilerle paylaşmak zorunda kaldılar. Yahudiler sonrasında İngilizlerin destekleri ile sahip oldukları torakları adım adım genişlettiler. Bu sebeple İsraillilerin de bu topraklar üzerinde hakları doğdu. Ancak İsraillilerin hakkı Birleşmiş Milletler Örgütü’nün 1947 yılında benimsediği sınırlarından ibarettir. Ancak ne İsrail ne de Hamas bu sınırları kabul ediyor. Asıl sorun da zaten budur.
İsrail Filistin topraklarının tamamına sahip olabilmek için Hamas’ın sertlik yanlısı bir lidere sahip olmasını istiyor. Çünkü böyle bir politika İsrail’e Gazze’yi işgal etme bahanesi sunuyor. Esasen İsrail Filistin’i adım adım işgal edebilmek için Gazze’de ayrı bir yönetim oluşmasını sağladı. Yani İsrail Gazze’yi Batı Şeria yönetiminden ayırdı. Gazze’de Hamas’a maddi ve manevi yardım etti. Böylelikle Gazze Hamas’ın kontrolüne girmiş oldu. Bu duruma böl yönet politikası denir. Yoksa Hamas Gazze’nin yönetimini Filistin yönetiminden devralırken İsrail’e karşı tek başına mücadele edemeyeceğini biliyor olması gerekirdi. Hamas bile bile Filistin yönetiminden ayrılarak Gazze’nin İsrail tarafından işgal edilmesini önünü açmış oldu. Esasen İsrail’in Hamas’tan istediği de buydu. Böylelikle Hamas İsrail’in Gazze’yi işgal etmesine davetiye çıkarmış oldu. Hamas 7 Ekim El Aksa Tufanı Operasyonu ile de İsrail’in Gazze’yi işgal etmesinin önünü açtı.
Araplar dün Osmanlı İmparatorluğu’nu arkadan vurmamış olsaydılar bugün Filistin topraklarında İsrail devleti kurulmamış olabilirdi. Aynı benzer şekilde Hamas Gazze’yi Filistin yönetiminden ayırmamış olsaydı İsrail bugün Gazze’yi işgal edemezdi. Filistinliler geçmişten bu yana İsraillilere karşı tek yürek olabilseydiler bugün İsrail Gazze’yi işgal edemezdi. Ancak tarihi geri döndüremezsiniz. Arapların yapısı dün nasılsa bugün de aynıdır.
Filistinli Grupların İçinde Mossad Ajanları var.
MOSSAD bugün ABD istihbarat örgütü CIA’dan sonra gelen en büyük istihbarat örgütüdür. Hatta MOSSAD istihbarat alma konusunda CIA’yı bile geçer. Çünkü İsraillilerin ruhunda bitmek tükenmek bilmeyen intikam ruhu vardır. Bu ruh Adolf Hitler’in Yahudilere yapmış olduğu soykırıma dayanır. Bu sebeple İsrailliler asla ve asla Arap istihbarat örgütlerince satın alınamazlar. Ancak Araplar MOSSAD adına çalışmaktan hiçbir şekilde rahatsızlık duymazlar. Bu sebeple MOSSAD’ın bol para tekliflerini kolay kolay geri çevirmezler. Her zaman bireysel düşünürler. Arap milletinden çok kendi çıkarlarını düşünürler. Bu durum millet olamayışlarından kaynaklanır.
Hamas’ın içinde birçok MOSSAD ajanı vardır. Bu ajanlar Hamas liderlerini adım adım takip ediyorlar. Dinleme cihazları ile bu liderlerin konuşmalarını kayıt altına alıyorlar. Böylelikle Hamas’ın ne zaman ve hangi saatte saldırı yapacaklarını biliyorlar ve bu duruma göre önlem alıyorlar. MOSSAD Hamas’ın 7 Ekim El Aksa Tufanı Operasyonunu da biliyordu. Ancak Netanyahu’nun ses getirecek bir saldırıya maruz kalmasına ihtiyacı vardı. Bu sebeple MOSSAD tüm gelişmeleri adım adım takip etti. Bu gelişmelerden elbette Netanyahu’yu da bilgilendirdi. Ancak Netanyahu bilerek bu saldırı öncesinde önlem almadı. Dolayısıyla 7 Ekim El Aksa Tufanı Operasyonu en az 800 İsraillinin yaşamını kaybetmesine ve sonrasında İsrail’in Gazze’yi top yekûn işgal etmesiyle 39 binin üzerinde Filistinlinin yaşamını kaybetmesine neden oldu. İsrail 800 vatandaşını kaybederken Filistinliler 39 binin üzerinde can verdi. Dahası Filistinliler İsrail saldırılarında yaşamlarını kaybetmeye devam ediyorlar.
İsrail bugünün koşullarında ancak ve ancak Birleşmiş Milletler Örgütü’nce alınacak bir ateşkes kararı ile durdurulabilir. Ancak Birleşmiş Milletler Örgütü İsrail’e karşı ne bir yaptırım ne de bir ateşkes kararı alabilir. Çünkü ABD ile İngiltere İsrail’e karşı alınacak top yekûn bir karara imza atamazlar. Çünkü bu ülkelerde yoğun İsrail lobileri vardır. Dolayısıyla bu ülkeler Irak’ın Kuveyt’i işgalinde Irak’a karşı aldıkları kararı İsrail’e karşı alamazlar. Bu durumun en basit bir örneği İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD Kongresinde yapmış olduğu konuşmasında yaşandı. Netanyahu bu kongrede Gazze’de yapmış olduğu ve yapmaya devam ettiği saldırılar nedeniyle alkışlandı. Netanyahu kongre üyelerine Filistinli sivilleri öldürmediklerini dile getirirken bile alkışlandı.
Yahya Sinvar’ın Politikası İsrail’in İşini Kolaylaştırır.
MOSSAD’ın Hamas lideri İsmail Haniye’yi İran’da öldürmesinden sonra örgütün başına Yahya Sinvar geçti. Yahya Sinvar, Hamas’ın 7 Ekim El Aksa Tufanı Operasyonunun arkasındaki kişiydi. Dolayısıyla Yahya Sinvar şimdi başlatmış olduğu operasyon neticesinde İsrail’in saldırılarına yanıt verme konumunda bulunuyor. Yahya Sinvar İsrail’e karşı büyük çapta olmasa da etkili olabilecek saldırılarda bulunabilir. Ancak bu saldırılar İsrail’e geri adım attırmaz. Dahası İsrail’in Gazze’ye yapmakta olduğu saldırıların daha da şiddetlenmesine yol açar. Hamas’ın İsrail’e yönelik özellikle sivilleri de hedef alan saldırıları olursa bu durum İsrail üzerinde yoğunlaşmakta olan haklı tepkilerin sona ermesine neden olur. Bu durum tabi ki yine İsrail’in lehine olur.
Şu durumda Hamas İsrail’i durdurmaya yönelik ciddi bir saldırı düzenleyemez ise İsrail daha da ileri gidecektir. Saldırıları arttıracaktır. Gazze’nin yanı sıra Suriye’ye, Lübnan’a ve İran’a yine saldırılar düzenleyecektir. Bu ülkeleri sürekli savaşın içine çekmeye çalışacaktır. Bu ülkelerden ne kadar karşı saldırı gelirse ABD o kadar İsrail’in yanında olur ve İsrail’e hem maddi hem de manevi desteği arttırır. Dahası ABD bu ülkelerden İsrail’e saldırı olursa yanıt vermekte gecikmez. İsrail ABD’yi savaşın içine ne kadar çekebilirse o kadar karlı çıkar. Çünkü Netanyahu gemileri çoktan yaktı. Dolayısıyla Hamas’ın 7 Ekim El Aksa Tufanı Operasyonunu sonuna kadar kullanacaktır.
Donald Trump Başkan Seçilirse İsrail’in Saldırıları Daha da Artar
Joe Biden bugüne kadar her ne kadar İsrail’e tam destek olmuşsa da diğer yandan Arap ülkeleri ile dengeyi sağlamak adına Netanyahu’yu ateşkese ikna etmek için çok çaba sarf etti, ancak bugüne kadar başarılı olamadı. Çünkü Netanyahu’nun kaybedeceği hiçbir şey yok. Dahası kaybetmeye başladığı anda hesap vermeye başlayacak. Bu sebeple Netanyahu geri adım atmaz.
Harris başkan seçilirse Biden gibi İsrail’in sonu gelmez isteklerine yanıt vermek zorunda kalacak. Donald Trump açısından ise Arap hassasiyeti diye bir durum yok. Donald Trump olaylara düz mantık ile baktığından Arap ülkelerine vermiş olduğu bir taahhüt de yok. Bu sebeple Donald Trump başkan seçilir ise uyacağı herhangi bir hassasiyet olmadığı için Netanyahu’ya daha fazla destek verecektir. Ancak bu durum Demokratlar için geçerli değildir. Biden içinde geçerli değildi, Harris içinde geçerli olmayacak. Daha açıkçası Donald Trump’ın sırtında taşıdığı bir yük yok.
Şurası bir gerçek ki, İsrail Hamas’ın düzenlediği 7 Ekim El Aksa Tufanı Operasyonundan bu yana asla ateşkes istemedi. Hamas’ın elinde bulunan esirlere rağmen ateşkes istemedi. Her seferinde arteşkes için yeni şartlar ortaya sürdü. Çünkü Netanyahu açısından bu çatışmalarda yaşamlarını kaybeden İsraillilerin ve Filistinlilerden hiçbir önemleri yoktur. Bu çatışmalar ne kadar İsrailli yaşamını kaybederse Netanyahu’nun savaşı bölgeye yayma olasılığı o kadar artar. Böylelikle uluslararası toplum nazarında kaybolan meşruluğu geri gelebilir. Dahası çatışmaları bölgeye yaymak suretiyle ABD ile İngiltere’yi tam olarak arkasına alarak Filistin’in tamamına egemen olmaya çalışır.
Bu aşamada Gazze’ye yapılmakta olan saldırıların şiddetinin düşmesi için bir ihtimal daha var. O da Çin’in ev sahipliğinde yapılan toplantıda Filistinli grupların Filistin Kurtuluş Örgütü çatısı altında bir araya gelmeyi kabul etmiş olmalarıdır. Eğer Filistinli gruplar vardıkları anlaşmaya sadık kalırlarsa İsrail’e karşı tek yürek haline gelebilirler. İsrail’e karşı böylesine bir birleşme Netanyahu’ya geri adım attırabilir. Ancak. Netanyahu Filistinli grupların birleşmesini asla istemez. Her fırsatta grupları dağıtmak için elinden geleni arkasına koymayacaktır.
Demem o ki, bugünün şartlarında Filistin’de ateşkesi ve barışı sağlamak için daha zamana ihtiyaç var. 13.08.2024