AVRUPALI ÜLKELERİN SORUNLARINI ABD ÇÖZEMEZ
Günümüzde gelişmiş ülkeler kategorisinde bulunan Avrupalı ülkeler son yıllarda büyük sorunlar yaşıyorlar. Ancak bu sorunları çözme noktasında henüz kayda değer bir adım atabilmiş değiller.
Esasen Avrupalı ülkelerin sorunlarını çözme noktasında ellerini kollarını bağlayan nedenler var. Özellikle tek başlarına kendi güvenliklerini sağlayamamaları bile başlı başına büyük bir sorundur. Bu sebeple pek dile getirmeseler de güvenlik konusunda NATO’ya boyun eğmek zorunda kalıyorlar. NATO’ya boyun eğmek zorunda kaldıklarından dolayı siyasi ve mali yönden kendi iradelerini de kullanamıyorlar. Böylelikle her daim ABD’nin arkasından sürüklenip gitmek zorunda kalıyorlar.
Geçmişte ABD’nin arkasından sürüklenip gitmeleri pek fazla bir şey kaybettirmiyordu, ancak günümüzde ABD’ye olan bağımlılıkları özellikle mali yönden kayıp yaşamalarına neden olmaya başladı. Avrupalı ülkeler buna rağmen ABD’ye rest çekebilecek konumda değiller. Önceliklerini ABD’ye kabul ettirebilecek konumda değiller. Çünkü elleri kolları NATO vasıtasıyla ABD’ye bağlı bulunuyor. Bu ülkeler ne yazık ki bugünün koşullarında bu kısırdöngüden çıkabilecek durumda da değiller.
Avrupalı ülkeler NATO’ya üye olmamış olsaydılar bugün güvenlik sorununu başka şekillerde çözmüş olurlardı. Belki de Avrupa Ordusu fikri çok daha önceden kabul görür ve bu konuda bir adım atarlardı. Dolayısıyla böyle bir yapılanma onlara güven ortamı sağlardı. En azından ABD’nin her isteğini onaylamak zorunda kalmazlardı. Böylelikle Çok Kutuplu Dünya özlemi daha önceden gerçekleşirdi. Ancak Avrupalı ülkelerin bugünün koşullarında daha evvel dillendirdikleri Avrupa Ordusu fikrini savunacak konumda bile değiller. Çünkü iradelerini tamamen ABD’ye teslim etmiş durumdalar.
NATO Yüzünden Ucuz Rus Enerjisinden Oldular
Rusya’nın 24.02.2022 tarihinde Ukrayna’ya yapmış olduğu askerî harekât Avrupalı ülkelerin Rusya’dan almış oldukları ucuz enerjinin de olmalarına yol açtı. Çünkü bir NATO ülkesi olarak Ukrayna’nın yanında olmak zorundaydılar. Yine bir NATO ülkesi olarak Rusya’ya uygulanan mali ambargolara en başta kendileri uymak zorundaydılar. Çünkü ABD’nin çıkarları vatandaşlarının çıkarlarının üzerindeydi.
Oksijen Gazetesinin Fınancıal Tımes yazarlarına yer verdiği bir makalede Martın Wolf, Mario Draghi’ye ait ‘’Avrupa’nın Rekabet Gücünün Geleceği Üzerine’’ adlı raporundan alıntılar yapmış.
…
Avrupa daha üretken olmazsa bir tercih yapmak zorunda kalacağız. Aynı anda hem yeni teknolojilerin lideri hem iklim sorumluluğun öncüsü hem de dünya sahnesinde bağımsız bir aktör olamayız. Toplumsal modelimizi finanse edemez hale geleceğiz. Hedeflerimizin hepsini değilse bile bazılarını küçültmek zorunda kalacağız. Özetle Avrupa Birliği yıkım riskiyle karşı karşıya.
…
Bugünkü dünya AB’ye hiç uymuyor. Dinamik ticaret ve en çok taraflılık çağı bitiyor. AB en önemli ucuz enerji tedarikçisi olan Rusya’yı kaybetti. Daha da mühimi, ekonomik bağımlılıkların zaafa dönüşme riski taşıdığı yeni bir jeopolitik çatışma çağına doğru gidiliyor. En beteri ise AB’nin bu yeni dünyaya bir sürü zaafla giriyor olması.
…
Avrupalı ülkeler bugün Avrupa Ordusu’na sahip olmuş olsaydılar belki de Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askerî harekât konusunda taraf olmak zorunda kalmayacaklardı. Dolayısıyla ucuz Rus enerjisinden de olmayacaklardı. Ancak Avrupa Ordusu’nun kurulamayışı ve NATO bağımlılığı Avrupalı ülkelerin ellerini kollarını bağlıyor. Hoş, bu ülkeleri yönetenler bu durumdan pek rahatsız olmuş gibi de görünmüyorlar ama öte yandan vatandaşların girdi fiyatları yüzünden alım güçleri azaldı. Bu sebeple bu ülkelerin seçmenleri tepkilerini seçimlerde göstermeye başladılar.
NATO Bağımlılığı Sağ Partilerin Yükselmesine Neden Oldu
Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlar eğer ülkelerinin uyguladığı politikalardan memnun olmuş olsaydılar oy tercihlerinde değişikliğe gitmezlerdi. Fransa’da 30.06.2024 ilk tur ve 07.07.2024 tarihinde de ikinci genel seçimleri yapıldı. Seçmen ilk turda aşırı sağ partisi olan Ulusal Birlik Partisine %34 oranında oy verdi. Ulusal Birlik Partisi AB seçimlerinde de zaferle çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Macron’nun siyasi partisi olan Rönesans’ın liderliğindeki ‘’Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı’’ ise %20 oranında oy alabilmişti. Seçimlerin ikinci turunda Ulusal Birlik Partisine karşı sol partilerin birleşmesinden sonra Ulusal Birlik Partisi’nin oyu ancak düşebildi. Macron’un partisi ikinci turda da istenilen oy oranını yakalayamadı. Seçimde çoğunluğu sol ittifak sağladı.
Fransız seçmeni eğer Cumhurbaşkanı Macron’un uyguladığı siyaseti benimsemiş olsaydı Rönesans seçimlerden galip çıkardı. Şurası bir gerçek ki, seçmen Macron’dan memnun değil. Bu sebeple Fransız seçmenler Ulusal Birlik Partisine oy vermekte bile tereddüt etmediler. Buradan çıkan sonuç, Fransız seçmeninin değişim istediğidir.
AB’nin diğer bir ülkesi olan Almanya’da da durum pek farklı değil. Başbakan Olaf Scholz güç kaybediyor. Almanya’nın 2 eyaletinde 01.09.2024 tarihinde yapılan seçimlerde aşırı sağcı parti AfD yüksek oy aldı. AfD’nin oyunu yükseltmesinde hiç kuşkusuz Olaf Scholz’un uyguladığı siyaset de etkili oldu. Bu sebeple Olaf Scholz’a çekilmesi için baskı yapılıyor.
Fransa ve Almanya’da aşırı sağın yükselmesinde ekonomik gelişmelerin büyük ölçüde rolü vardır. Artık insanlar geçim sıkıntısı sebebiyle siyasi partilerin kimliklerine ve programlarına pek bakmıyorlar. Alternatif gördükleri bir siyasi partiye çok rahat bir şekilde yönelebiliyorlar. Şurası bir gerçek ki, Avrupalı seçmenlerin oy tercihlerinde NATO ve ABD bağımlılığından dolayı daralan ekonomik sorunlar son derece etkilidir.
Kaçak Göçmenler de Sorun Oldu
Günümüzde seçmenlerin oy tercihlerinde iktidar partilerinin uyguladıkları göçmen politikaları da son derece etken oluyor. Avrupalı ülkeleri her ne kadar Türkiye kadar göçmen istilasına uğramasalarda yine de kaçak göçmenlerden nasibini aldılar ve almaya devam ediyorlar.
ABD Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmemiş olsaydı doğal olarak göçmen sorunu da olmayacaktı. Suriye’nin işgal edilmesi bölge ülkelerinin göçmen istilasına uğramalarına yol açtı. Avrupalı ülkeler göçmenlerin Avrupa’ya gelmelerini önlemek için her ne kadar Türkiye’yi tampon bölge seçtilerse de pek başarılı oldukları sayılmaz. Çünkü Türkiye’de gelecek göremeyen göçmenler kaçak yollarla Avrupa ülkelerinin yolunu tuttular.
Göçmen sorunu halen devam ediyor. Tam olarak bir çözüm henüz bulunabilmiş değil. Suriye halen işgal altında olduğu için ülkelerini terk eden göçmenler bir daha geri dönmek istemiyorlar. Esasen bu sorunu çözmek ne Türkiye’nin ne de Avrupalı ülkelerin sorunudur. Bu sorunu yaratan ABD’nin ta kendisidir. Bu sebeple bu sorunu çözmesi gereken tek ülke de ABD’dir. Ancak ABD bu sorunu çözmek gibi bir derdi hiç olmadı. Esasen ABD Suriye’yi nasıl sömüreceğine bakıyor. Sorunu göçmenleri kabul eden ülkeler ve kaçak gelenleri önleyemeyen Avrupa ülkeleri çekerken kaymağını ABD yiyor.
ABD NATO ülkelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullandığından bir tek NATO ülkesi bile yaşanan sorunlardan dolayı ABD’ye itiraz edemiyor. ABD bağımlılığı maalesef Avrupalı ülkelerin bile elini ayağını bağlıyor. Avrupalı ülkeler bugün NATO bağımlılığından dolayı Rusya ve Çin’e karşı ABD’nin yanında yer alıyorlar ama öte yandan bu iki ülke sayesinde Çok Kutuplu dünya kuruluyor. Ve kurulan çok kutuplu dünya en başta Avrupalı ülkelerin özgürleşmelerine de vesile olacak.
Varşova Paktı Üyelerinin NATO’ya Alınmayacağına Dair Söz Verilmişti
Dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush, İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand, Almanya Şansölyesi Helmut Kohl ile bu ülkelerin dışişleri bakanları SSCB dağılmadan kısa süre önce Mihail Gorbaçov’a eski Varşova Paktı ülkelerinin NATO’ya alınmayacağına dair söz vermişlerdi.
Varşova Paktı NATO için bir tehditti. Ancak Varşova Paktı 01.07.1991 tarihinde dağıldı. Keza arkasından Sovyetler Birliği ’de 26.12.1991 tarihinde dağıldı. Böylelikle ABD’yi ve NATO ülkelerini tehdit eden bir örgüt ve devlet kalmamıştı. ABD buna rağmen NATO’yu dağıtmadı. Çünkü ABD için önemli olan dünyayı tek başına yönetmek adına NATO her daim elinde olmalıydı. Bu sebeple NATO’ya yeni görevler verildi. NATO, ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarları adına hizmet eden bir örgüt haline dönüştürüldü.
Avrupalı ülkelerin liderleri geçmişte verdikleri söze sadık kalmış olsaydılar eski Varşova Paktı üyeleri NATO üyesi olmayacaklardı. Ukrayna’da bugün NATO’ya üye yapılmaya çalışılmayacaktı. Dolayısıyla Rusya’da Ukrayna’ya askerî harekât düzenlemek zorunda kalmayacaktı. Dahası NATO genişlemeyecek ve hatta dağılacaktı. Böylelikle ABD tek başına dünyaya hükmedemeyecekti. Ve Avrupalı ülkelerde ABD bağımlılığı olmayacağı için bu ülkeler mali ve siyasi yönden bağımsız olacakları için istediği ülkelerden ucuz enerji satın alabileceklerdi. Ancak Avrupalı ülkelerin günümüzde bu seçenekleri ABD bağımlılığından dolayı ortadan kalkmıştır. Bu durumun yükünü maalesef Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlar da çekiyorlar. ABD bağımlılığı devam ettikçe de çekmeye devam edecekler.
ABD Avrupalı ülkelerin ne ucuz enerji ihtiyacını karşılayabilir ne de kaçak göçmen sorununu çözebilir. Avrupalı ülkeler bu sorunları maalesef kendileri çözmek zorundalar. 25.09.2024
https://www.academia.edu/124154203/AVRUPALI_%C3%9CLKELER%C4%B0N_SORUNLARINI_ABD_%C3%87%C3%96ZEMEZ