ABD’NİN ÖNLENEMEZ DÜŞÜŞÜ VE RUSYA, ÇİN FAKTÖRÜ
ABD, Rusya ve Çin’in dünya sahnesinde kendilerini göstermeleriyle birlikte siyasi ve mali yönden çok güç kaybetti. Bu güç kaybı her geçen gün daha da belirginleşiyor.
Kaybeden varsa hiç kuşkusuz kazanan da vardır. Kazanan Rusya, Çin ve Hindistan’dır. Tabi ki bu üç devletin yanında dünya ulus devletleri de kazanan taraftadır. Bu tablo ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte netleşmeye başladı. ABD Afganistan’ı Sovyetler Birliği’ne karşı 1979’lu yıllarda koruyordu. Bugün ise Taliban’a karşı Afganistan’ı koruyamaz hale geldi. Bu sebeple apar topar Afganistan’ı terk etti. Bu durum bir prestij kaybıdır. Güç kaybediyorsanız yenilgi kaçınılmazdır.
ABD esasen dünyanın jandarmalığını NATO’yu da kullanarak devam ettiriyordu. Çünkü NATO ABD’nin elini kolunu güçlendiriyor. NATO sayesinde ulus devletlere meydan okuyor. Korku salıyor. Ancak NATO uzun bir dönemdir artık eleştiri oklarının hedefinde bulunuyor. Özellikle Fransa ve Almanya NATO’dan rahatsız olmuşlar ve Avrupa Ordusu fikrini ortaya atmışlardı. Avrupa Ordusu fikrini en çok Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron dillendirmişti.
Avrupa Ordusu fikri ilk kez 24 Ekim 1950 tarihinde Fransa Başbakanı René Pleven tarafından önerilmişti. Ancak bu öneri 30 Ağustos 1954’te Fransa Parlamentosu tarafından reddedilmişti.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron birçok kez NATO’nun ABD ile yaşanan sorunlar nedeniyle beyin ölümünün gerçekleştiğini vurguladı. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’de Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşma ile Macron’a destek vermişti. Ancak Biden ABD Başkanı seçilmesinden sonra güçlü bir NATO vurgusu yaparak Almanya ile Fransa’ya NATO güvencesi vererek bu iki devleti yanında tuttu. Oysaki Almanya Avrupa için asıl tehdittin ABD olduğunu düşünüyordu. Fakat Almanya ABD’ye karşı bir cesaret gösteremedi. Çünkü savunma strateji deneyimi yoktu. Bu sebeple Almanya ile Fransa bugüne değin Avrupa Ordusunu hayata geçiremediler.
ABD Başkanı Biden seçildikten sonra ‘’ ABD geri döndü’’ dedi. Hiç kuşkusuz bu söylemin bir anlamı vardı. Bu anlam NATO’yu eskiden olduğu gibi yeniden harekete geçirme arzusuydu. ABD böylelikle bir yandan sorgulanmaya başlayan NATO’yu yeniden canlandıracak ve böylelikle Almanya ile Fransa’yı Avrupa Ordusu fikrinden vazgeçirecekti. Diğer yandan da Büyük Ortadoğu Projesini kaldığı yerden devam ettirebilecekti. Fakat bunun için NATO’nun önemini ortaya koyması gerekiyordu.
Ukrayna’nın Rus kökenli vatandaşlarına baskı uygulaması ABD için bulunmaz bir fırsat oldu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’nın Minsk Antlaşmasını uygulaması için yaptığı girişimlere bilerek sessiz kaldı. Rusya’nın Ukrayna’ya askerî harekât düzenlemesi için Rusya’yı adeta kışkırttı. Geçmişte Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i Kuveyt’i ilhak etmesi için nasıl kışkırtmış ise Rusya’yı da Ukrayna’ya askerî harekât düzenlemesi için kışkırttı. Sonuçta Rusya Ukrayna’ya askeri bir harekât düzenledi. Dolayısıyla ABD Başkanı Biden istediğini elde etti. NATO’yu tekrar canlandırdı. Rusya’ya karşı Türkiye hariç tüm NATO ülkelerine topyekûn yaptırım uygulattı. Ukrayna’ya tonlarca silah yardımı yaptı. Amaç Rusya’yı Ukrayna’da yenilgiye uğratmaktı. Böylelikle Afganistan’dan çekilmesi nedeni ile uğradığı prestij kaybını telafi edecek, NATO’ya yeni bir düşman yaratarak Almanya ile Fransa’yı Avrupa Ordusu fikrinden vazgeçirecek ve Rusya’yı Suriye’den çıkaracaktı. Böylelikle ABD bir taş ile üç kuş vurmuş olacaktı.
Ancak süreç ABD’nin istediği gibi gelişmedi. Rusya uygulanan yaptırımlara ve Ukrayna’ya verilen tonlarca silaha rağmen beklendiği gibi Ukrayna’dan çekilmek zorunda kalmadı. Üstüne üstlük Herson, Zaporijya, Donetsk ve Luhansk bölgelerini Rusya topraklarına kattı. Dahası, savaşın gidişatında artık Ukrayna için bir zafer görünmüyor. Öyle ya da böyle savaş Ukrayna aleyhine bitecek. Böylelikle ABD Afganistan yenilgisinden sonra Ukrayna yenilgisi ile karşı karşıya kalacak.
Öte yandan Çin atağa kalktı ve Suudi Arabistan ile İran’ı barıştırdı. Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed el Nahyan, Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin bölgenin istikrarı ve refahı için önemli bir adım olduğunu söyledi. BAE Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Karkaş, anlaşmayı memnuniyetle karşılayarak, Çin’in bu konudaki rolünü takdir etti. Böylelikle Çin Arap ülkelerini birleştiren bir rol oynadı.
ABD ise öteden beri Arap ülkelerini ayrıştırarak bu tablodan İsrail’in genişlemesini ve güveliğini sağlıyordu. Şimdi bu tablo değişmiş oldu. Arap ülkeleri asıl düşmanlarının ABD olduğunun farkına varmaya başladılar. Suriye’de yakın bir zamanda Arap Birliği’ne yeniden katılacak. Böylelikle ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi büyük bir sekteye uğramış olacak.
ABD’nin NATO’dan sonraki en büyük avantajı Birleşmiş Milletler Örgütü’nün beş daimî üyesinden üçünün kendi safında yer almasıydı. Ancak şimdi bu tablo da değişmeye başladı. ABD safında yer alan Fransa Çin’e yaklaşmaya başladı. Bu anlamda Fransa’nın 5 – 7 Nisan günlerinde Çin’i ziyaret etmesi bir dönüm noktası oldu.
Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasındaki görüşmelerde ikili ilişkiler ve Çin-AB ilişkilerinin yanı sıra, uluslararası ve bölgesel konularda fikir alışverişinde bulunuldu. İki taraf, 9 Ocak 2018, 25 Mart 2019 ve 6 Kasım 2019 tarihlerinde imzalanan ortak bildiriler temelinde ikili iş birliğine ve Çin-AB ilişkilerine yeni güç katmaya karar verdiler. Ortak bildiride, devlet başkanları arasındaki yıllık görüşme mekanizmasının sürdürüleceği açıklandı. Bildiriye göre, bu yıl içinde iki ülke arasında stratejik, ekonomik, mali, insani ve kültürel diyalog mekanizmaları kapsamında üç yüksek düzeyli toplantı gerçekleştirilecek. Fransa, ortak bildiride Tek Çin politikasını izlemeyi sürdüreceğini belirtti. Fransa’nın Tek Çin politikasını benimsemesi doğal olarak Çin adına bir kazanımdır. Ayrıca tek Çin politikasını kabul eden ülkenin Birleşmiş Milletler Örgütü’nün beş daimi üyesinden birisi olan Fransa’nın kabul etmesi Çin adına daha da önemlidir.
Çin ile Fransa arasında yeni başlayan diyalog süreci hiç kuşkusuz ABD’nin hanesine bir eksi olarak yansıyacak. Çünkü Fransa, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaştan zararlı çıkan devletlerden birisi oldu. ABD tarafından Rusya’ya top yekün yaptırım uygulanması Fransa ekonomisine zarar verdi. Fransa şimdi bu kördüğümden çıkmanın yollarını arıyor. Çin ziyareti de bu kapsamdadır. ABD NATO üyesi ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün beş daimî üyesinden birisi olan Fransa’nın Çin’e yaklaşmış olmasından dolayı önemli bir ortağını Çin’e kaptırmış olacak.
Çin’in son dönemlerde atağa kalkması Rusya- Ukrayna arasındaki savaşta da belirleyici rol almasına neden oluyor. Bu anlamda Çin Rusya- Ukrayna savaşı için 12 maddelik bir ateşkes planı ortaya koydu. Çin’in yapmış olduğu barış çağrısı hiç kuşkusuz Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’yi de etkiledi. Zelenski bu anlamda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüştü. Zelenski Avrupalı ülkelerin yapmakta oldukları silah yardımlarının devamını getirme konusunda isteksizliklerini elbette biliyor. Öte yandan gelecek yıl ABD’de seçim var. Şu ana kadar Rusya karşısında gözle görülür bir başarı gösterememesi ABD’nin hoşnutsuzluğuna neden olduğunu da biliyor. ABD Temsilciler Meclisi’nin silah yardımlarına son verilmesi ile ilgili iradesini de biliyor. Yeniden başkanlığa aday olan Biden ’in Ukrayna’dan bir zafer beklediğini de biliyor. Ancak ortada bir gerçek var ki o da yapılan bütün silah yardımlarına ve Rusya’ya uygulanan yaptırımlara rağmen Ukrayna bugüne kadar hiçbir başarı elde edememesidir. Bugünden sonra da bir başarı elde edebileceğine dair herhangi bir belirti yok. Dahası silah yardımlarının da sonu geliyor.
Bu şartlarda Ukrayna’nın kaybettiği bölgeleri geri alması mümkün görünmüyor. Zelenski Avrupalı ülkelerin ve ABD’nin kendisini yalnız bırakabileceklerini de tahmin ediyor. Bu sebeple Zelenski Çin’in ortaya koyduğu ateşkes planını kabul etmese de yine de Çin faktörünü göz ardı etmek istemiyor. Çünkü Çin Rusya üzerinde etkili olan tek ülke konumundadır. Zelenski daha fazla kaybetmeden olası bir barış planını Çin üzerinden sürdürebilir. Bu strateji Ukrayna’ya kaybettiği bölgeleri geri almasını sağlamaz ancak daha fazla kaybetmesini önler. Ancak Zelenski yine de son bir hamle olarak Rusya’ya karşı topyekûn bir saldırıya hazırlanıyor. Bu hamle de başarı getirmez ise geriye sadece ve sadece Çin’in arabuluculuğunda yapılacak ateşkes planı kalacak.
Çin’i ziyaret eden devlet başkanları arasında Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’da bulunuyor. Eskiden seçim kazanan devlet başkanları salt ABD’yi ziyaret ederlerdi. Artık bu gelenek Çin lehine bozulmaya başladı. Çünkü Çin gelişmiş ekonomisiyle gelişmekte olan ülkelerin alternatifi haline geldi.
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Başbakan Li Çiang ve Meclis Başkanı Cao Licı ile görüşen Lula, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Ticareti genişletmek ve dünya jeopolitiğini dengelemek için birlikte çalışacağız” ifadesini kullandı. Lula, iki ülke arasında yenilenebilir enerji, otomotiv, tarım yatırımları, yeşil krediler, enformasyon teknolojisi, sağlık ve altyapı alanlarında anlaşmalar imzalandığını duyurdu. Bu gelişmeler hiç kuşkusuz ABD’nin jandarmalığının sonuna geldiğine işaret ediyor.
ABD dünyanın kontrolunun elinden gitmekte olduğunu artık görmeye başladı. Suudi Arabistan’ın İran ile Çin vasıtası ile barışması bir dönüm noktası oldu. CIA Direktörü Bill Burns bu sebeple Suudi Arabistan’ı acil olarak ziyaret etmişti. Ancak son bir çare olarak atılan adımlar bir fayda sağlamıyor. Çünkü çözülme başladığı zaman artık durdurulamıyor. 03.05.2023