TAKSİM DİRENİŞİNDE SİYASİ PARTİLERİN DURUŞU
14 Haziran Cuma günü ‘’Bu Tayyip Erdoğan değişmez’’ adlı yazımda Başbakan ile ABD’nin Taksim ve Gezi Parkı eylemlerine bakış açılarını yazmıştım. ABD Taksim eylemlerine Asya Pasifik gözüyle bakarken, Başbakan ise otoriter kimliğini korumanın derdindeydi. Bu iki stratejik ortaklar Arap Baharlarını yaşattıkları Tunus’ta Mısır’da ve Libya’da demokrasiye bakış açıları bire bir örtüşüyordu. Ancak geldiğimiz noktada ABD’nin ülkemizde cereyan etmekte olan ileri demokrasi anlayışına bakış açısı bir nevi Arap Baharlarının yaşandığı ülkeler ile örtüşmektedir. Başbakan’ın ‘’iç işlerimize karışmasınlar’’ söylemine ABD, Başbakan’ın söylemlerini çizercesine ülkemize karışma haklarının olduğunu açıkça belirtmişti. Bu süreç içinde Başbakan, kendisinin Arap Baharlarının yaşandığı ülkelerin Devlet Başkanları ile kıyaslanmasını istemiyor. En azından bu pozisyonda görünmek istemiyor. Başbakan bu yüzden bir taraftan Taksim ve Gezi Parkı eylemlerini bir an evvel bitirmek istiyor ama diğer taraftan da otoriter kişiliğinden ödün vermek istemiyor. Yani Gezi Parkı eylemleri ile ilgili geri adım atarak karizmayı çizdirmek istemiyor. Başbakan her ne kadar iki durumu da aynı anda idare etmek istese de artık ok yaydan çıkmış görünüyor. Taksim Dayanışma Platformunu, Hasan Kaçan ile olan görüşmesi de, Necati Şaşmaz ile olan görüşmesi de etkilemesi artık mümkün görünmüyor. İstanbul Valisi gece gündüz Gezi Parkını ziyaret etse de, eylemlerin son bulması için öne sürülen istekler yerine getirilmeden direnişlerin devam edeceği açık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor. Nitekim yapılmış olan açıklamalarda bu durumu doğruluyor.
Ana Muhalefet Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi ise Gezi eylemlerinin başlangıcından bu yana tam olarak bir tavır alabilmiş değil ne yazık ki. Elbette Taksim ve Gezi Parkı direniş eylemlerinin yapıldığı tüm il ve ilçelerde Cumhuriyet Halk Partililer büyük bir çoğunlukla katılmışlardır. Bundan sonrada katılmaya devam edeceklerdir. Ancak Cumhuriyet Halk Partisinin yönetim kadroları iktidar partisinin halka uygulamakta olduğu faşizme karşı yeterince mücadele edememektedir. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin kadroları sokaklara liderlik yapamamaktadır. Gezi eylemleri öncesi halkın Cumhuriyet Halk Partisine bakış açısı ile şu anki bakış açısı arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Daha doğrusu Cumhuriyet Halk Partisi, Taksim Direnişlerini kucaklayamamıştır. Yani Partinin meydanların arkasında olduğu hissettirilememiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin kadroları bilerek mi meydanların dışında durmaktadır bilmiyorum ama eğer hal böyle ise örgütlerin de aynı kanatta olduğunu sanmıyorum. Bu durumda örgütlerin iradesini tam anlamıyla meydanlara yansıtamayan yönetim kadrolarının yaklaşan yerel seçimlerde ne derecede başarılı olabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Bugüne kadar varoluşların ve örgütlerin iradesini kamuoyuna taşıyamayan siyasi partilerin geleceklerini de tahmin etmek zor olmasa gerek.
Peki, Milliyetçi Hareket Partisi Gezi Parkı eylemlerinin neresindedir dersiniz? Milliyetçi Hareket Partisinin kadrolarından Taksim direnişlerine katılan yok mudur? Elbette vardır. Ancak partinin yönetim kadrolarının Taksim direnişleri ile Gezi Parkı eylemleri ile uzaktan yakından alakaları dahi yoktur. Zaten MHP’nin Genel Başkanı olan Devlet Bahçeli, partililere Taksim direnişine katılmalarını yasaklamıştır. İktidar partisine has olan yapıyı bu kez Devlet Bahçeli uygulamaktadır. Yani Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi yine iktidar partisinin elini güçlendirmektedir. Devlet Bahçeli, İktidar partisinin doğuşuna vesile olan tutumunu da ısrarla sürdürmektedir. İktidar partisinin zor anlarına hızır gibi yetişen Bahçeli, yine aynı tavırlarını devam etmektedir. Bir taraftan iktidarın ‘’Türk Milletini’’ ayaklar altına almasından dolayı rahatsızlık duyarken öbür taraftan da iktidar partisinin elinin güçlenmesi için elinden geleni arkasına koymamaktadır. Böylesine bir siyaset yapan yavru bir muhalefet partisinin olması Başbakan için apayrı bir şanstır. Herhalde Başbakan çok aramış olsa böyle bir yavru muhalefet partisini bulamazdı. İktidar partisi açısından bundan iyisi can sağlığı diyorum.
Ya adı Barış ve Demokrasi Partisi olan BDP’ye ne demeli? Her fırsatta barıştan söz eden BDP, Taksim ve Gezi Parkı direnişleri için hangi katkıyı koymuştur? Siyaset sadece Kürt halkının üzerine mi yapılmalıdır? Daha dün iktidar partisinin ileri demokrasi anlayışı protesto edilmiyor muydu? İktidar partisinin baskıcı politikaları eleştirilmiyor muydu? Uludere katliamı ne kadar çabuk unutuldu? BDP, siyasi iktidarın ağır kusuru olduğu anlaşılan Uludere faciasınınım üzerinin örtülmesine neden göz yummaktadır? Yoksa Uludere’de ölen insanlar BDP’nin hassasiyetleri arasında değil midir? Uludere’de ölen insanlara olan borç Taksim ve Gezi Parkı direnişlerine seyirci kalmakla mı ödenmektedir? Taksim ve Gezi Parkı eylemleri BDP’yi ilgilendirmemekte midir? Yoksa bütün mesele Gezi Parkı ve Taksim direnişlerine ulusalcı kadroların sahip çıkması mıdır? Ne yazık ki BDP’nin de ülkenin ileri demokrasi sorunu ile uzaktan yakından alakası dahi yoktur. 17.06.2013
SAİT BALCI